Hi, How Can We Help You?

EN YAYGIN GÖRÜLEN RUHSAL BOZUKLUKLAR

EN YAYGIN GÖRÜLEN RUHSAL BOZUKLUKLAR

 

 

DEPRESYON NEDİR ?

 

Yaygın psikolojik hastalıkların başında gelen depresyon; bireylerin duygularını, düşüncelerini ve davranışlarını olumsuz etkileyen yaygın ve ciddi bir hastalıktır. Bunun yanında depresyonun yaygın olduğu kadar tedavi edilebilirliği de oldukça yüksektir. Depresyon, üzüntü duyulan olaylara veya zevk alınan etkinliklere karşı hissiyatsız kalma durumu olarak da tanımlanır. Çeşitli duygusal ve fiziksel sorunlara yol açma olasılığı yüksektir, ayrıca bireylerin işte veya evde çalışma yeteneklerini azaltabilir.

 

Çeşitli belirtiler günün büyük bir kısmında görülür. Bu belirtiler süreç boyunca her gün tekrarlayabilir ve depresyon tanısının konulabilmesi için bu belirtilerin aralıksız olarak en az iki hafta devam etmesi gerekir.

Üzüntü, sebepsiz ağlama, umutsuzluk duyguları,

Değersizlik, suçluluk duygusu, geçmiş başarısızlıklarda kendini suçlama,

Düşünme, konsantre olma, karar verme ve bir şeyleri hatırlamada sorunlar,

En küçük konularda bile öfke patlamaları, sinirlilik hissi veya hayal kırıklığı,

Hobiler, spor veya cinsellik gibi normal aktivitelerin çoğuna veya tümüne karşı ilgi veya zevk kaybı,

İştahta azalma ve kilo kaybı ya da artan yeme isteği ve kontrolsüz kilo alımı,

Kaygı, ajitasyon veya huzursuzluk,

Sebebi belirsiz fiziksel problemler,

Sık veya tekrarlayan ölüm ve intihar düşünceleri veya intihar girişimleri,

Uykusuzluk veya çok fazla uyumak da dahil olmak üzere uyku bozuklukları,

Yorgunluk ve enerji eksikliği, en ufak işlerin bile çaba gerektirmesi.

 

Depresyon tedavisinde ilaçlar ve psikoterapi birlikte uygulanır ve tedavilerin başarılı olma ihtimali yüksektir. Özellikle bilişsel davranışçı terapi, depresyon tedavisi için oldukça etkili bir psikoterapi yöntemidir. Psikoterapist, depresyona sebep olan etkenleri inceler ve bu etkenlerin üzerinde durarak hastanın düşünce yapısını değiştirmeye ve daha pozitif düşünceler yerleştirmeye odaklanarak iyileşme sağmaya çalışır.

Depresyon tedavisinde; sağlıklı beslenme, uyku düzeni ve yaşam tarzı da oldukça önemlidir. Vücuttaki fiziksel aktiviteler düzenlenmeden depresyon rahatsızlığının tedavi edilebilmesi çok da mümkün değildir.

 

Depresyon Türleri Nelerdir?

 

Atipik depresyon: Bu depresyon türünde ruh hali genellikle olumlu yaşam olayları karşısında geçici düzelmeler gösterir. Bu duruma iştahta ve uykuda artış eşlik eder. Halsizlik bilhassa belirgindir.

Ajite depresyon: Kişinin ileri düzeyde huzursuz, aşırı hareketli ve kaygılı olduğu bu durumda hasta ile iletişim kurulması zor olabilir. Daha çok, ileri yaştaki kişilerde ortaya çıkar.

Melankolik depresyon: Ağır bir depresyon hali olup, kişinin keder hali olumlu olaylar karşısında değişmez. Uykusuzluk, iştahsızlık, kilo kaybı, hareket ve düşüncelerde yavaşlama söz konusudur.

Psikotik depresyon: Ağır depresyon durumlarında hasta işlevselliğini tamamen kaybetmiştir. Beslenme ve öz bakım ileri düzeyde bozulmuştur. Buna hezeyan (yanlış ve değiştirilemeyen inanış) ve halüsinasyonların (algı bozukluğu) eşlik ettiği durum psikotik depresyon adını alır. Kişi, örneğin önemli ve çaresi olmayan bir hastalığı olduğuna, iflas ettiğine, çok önemli bir suç işlediğine inanmaktadır.

Doğum sonrası depresyon: Lohusalık döneminde sıklıkla tetikleyici psişik bir neden olmaksızın başlayan ciddi bir depresyon türüdür. Kişi yaşadığı çaresizlik duygusu nedeni ile bebeğin bakımını üstlenemediği gibi, daha ağır türünde hem kendisine hem de bebeğine zarar verebilir.

Mevsimsel depresyon: Genellikle gençlerde görülen bir durum olup, tekrarlayan depresyon dönemleri genellikle hep aynı mevsimde özellikle de kış aylarında ortaya çıkmaktadır.

 

 

OBSESİF-KOMPULSİF BOZUKLUK (OKB)

Obsesif kompulsif bozukluk, takıntılı düşüncelerle (obsesyonlar) ve bu düşüncelerin neden olduğu zorlantılı davranışlarla (kompulsiyonlar) tanımlanan ruhsal bir hastalıktır. Günlük yaşam işlevselliğini kısıtlayabilen obsesif kompulsif bozukluk, iş ve sosyal yaşamda önemli problemlere yol açabilir ve yaşam kalitesini düşürebilir.

Obsesyonlar, bireyin zihninden uzaklaştıramadığı düşünce, fikir ve dürtülerdir. Kişinin isteği dışında gelişir, sıkıntıya, huzursuzluğa, kaygıya neden olur ve kişi tarafından mantık dışı olarak değerlendirilir.

Kompulsiyonlar, takıntılı düşüncelerin neden olduğu yoğun sıkıntıyı ve huzursuzluğu azaltmak ya da ortadan kaldırmak için gerçekleştirilen yineleyici davranışsal ve zihinsel eylemlerdir.

 

Bu şekilde gerçekleştirilen düşünce ve davranışların obsesif kompulsif bozukluk olarak tanılanması için günlük işlevleri etkileyecek ve kısıtlayacak kadar yoğun olması gerekmektedir. OKB’nin belirtileri arasında; sürekli elleri yıkamak, kapı kilidini tekrar tekrar kontrol etmek, işleri belirli sayıda yapmak, rahatsız edici kelimelere veya düşüncelere takılı kalmak, belirli kelimeleri, cümleleri veya duaları tekrarlamak gibi birçok takıntılı düşünce ve davranış obsesif kompulsif bozukluk belirtilerindendir.

 

En sık görülen obsesyonlar ve kompulsiyonlar nelerdir?

Obsesyonlar ve kompulsiyonlar kişiden kişiye değişmekle birlikte, tüm dünyada en çok görülen obsesyon ve kompulsiyonlar şu şekildedir:

Bulaşma obsesyonu ve temizlik kompulsiyonu

Kuşku obsesyonu ve kontrol kompulsiyonu

Cinsel içerikli obsesyonlar

Dini içerikli obsesyonlar

Simetri/düzen obsesyonları ve kompulsiyonları

Dokunma kompulsiyonları

Sayma kompulsiyonları

Biriktirme ve saklama kompulsiyonları

 

Obsesif kompulsif bozukluk tedavi edilebilir bir hastalıktır. Obsesif kompulsif bozukluğun tedavisinde ilaç kullanımı ve bilişsel davranışçı psikoterapinin en etkili yöntemler olduğu kanıtlanmıştır. Davranış terapisinde amaç hastaya kaygı veren ve kaygı oluşturduğu için kaçma, kaçınma davranışlarına neden olan düşüncelerle, yani obsesyonlarla karşı karşıya getirmek ve bu karşılaştırmanın oluşturduğu kaygıyı azaltmak için ortaya çıkan tekrarlayıcı davranışları, yani kompulsiyonları engellemektir. Bilişsel süreçte ise tehdit, tehlikenin ne oranda gerçekçi olduğu, hangi düşünce hataları sonucunda abartılı tehdit ve tehlike algılarının ortaya çıktığı saptanmaktadır. Bu düşünce hatalarının yerine daha gerçekçi ve işlevsel düşüncelere bırakmasını sağlamaktadır.

 

 

 

PANİK BOZUKLUK NEDİR ?

Nedensiz yere aniden ortaya çıkan dehşet, korku, panik ve telaş hisleri ile nöbet şeklinde yoğun bir sıkıntıya neden olan psikiyatrik hastalıktır. Panik Bozukluk; beklenmedik panik atakların yaşanması ve panik atakların tekrar etme endişesi ile seyreden, atakların sonuçlarına ilişkin kötü yorumların bulunduğu bir hastalık şeklinde tanımlanmaktadır. Panik Atak; aniden başlayan ve hızla şiddetlenen, çoğu zaman şiddetli bir tehlike hissi veya sonunun geldiği düşüncesinin eşlik ettiği belli bir başlangıcı ve sonu olan yoğun bir korku veya sıkıntı nöbetidir. Belirtiler genelde 10 dakika gibi bir sürede yoğunlaşarak doruk noktasına ulaşır, sonra da yavaş yavaş düşer. Atakların süresi, şiddeti, sıklığı kişiden kişiye göre de değişmektedir. Belirtileri genellikle göğüs ağrısı, göğüste sıkışma, kalp çarpıntısı, terleme, nefes darlığı, boğulur gibi olma, nefesin kesilmesi, uyuşma/karıncalanma, ateş basması, karın ağrısı, bulantı, kendini ya da çevresindekileri değişmiş ya da tuhaf hissetme, kontrolü yitirme/delirme korkusu, ölüm korkusu şeklinde görülebilir.

 

AGORAFOBİ NEDİR?

Hastaların çoğu, atakların geleceği yer ve durumlardan kaçınmaya başlarlar. Yalnız başına evde kalamaz, sokağa yalnız çıkamaz, taşıt araçlarına, asansöre binemez, dar sokak ya da köprülerden geçemez, pazar yeri, büyük mağazalar gibi kalabalık yerlere ya hiç giremez olurlar ya da ancak yanlarında birisi ile yoğun bir endişe ve rahatsızlık  duyarak  bu tür yerlere gidebilirler. Hastaların, yalnız başlarına Panik Atağı geleceğini zannettikleri yerlere gidememe, o tür yerlerde kalamama durumlarına Agorafobi adı verilir.

 

Panik Bozuklukta etkililiği kanıtlanmış iki tedavi yöntemi, İlaç Tedavisi ve Bilişsel Davranışçı Terapi yöntemidir. Ancak ilaç tedavisi panik atağın belirtilerini yatıştırıp rahatlama sağlasa da kişinin atak geçirme korkusu ve vücudundan gelen duyumları abartma eğilimi devam ederse ilaç tedavisi sonlandığında hastalığın tekrar etme riski vardır. Bilişsel Davranışçı Terapi ile öncelikle panik atakların nasıl ortaya çıktığı ve nasıl yaşandığı ile ilgili detaylı bilgi alınır. Sonra danışana panik atağın döngüsü açıklanarak öğretilir. Ardından nefes ve gevşeme egzersizleri ile kaygı yönetme stratejileri öğretilir. Son olarak beden duyumlarının daha sağlıklı biçimde yorumlanması için düşünce değişikliği çalışmaları yapılır. Panik atakların tekrarına ilişkin yaşanan kaygının (beklenti anksiyetesi) ve güvenlik arama davranışlarının hastalığın sürmesine sebep olduğu danışana fark ettirilir. Tedavinin sonunda panik atak geçirme kaygısından ve kaçınmalarından kurtulmak ve kaygıyı daha işlevsel biçimde ele alarak yönetebilmek mümkün hale gelmektedir. Bu sayede atakların sayısı ve şiddeti gittikçe azalır ve kaybolur.

 

 

BİPOLAR BOZUKLUK NEDİR (İkiuçlu bozukluk, Manik Depresif Hastalık) ?

İki uçlu duygu durum bozukluğu olarak da bilinen bipolar bozukluk, bireyin kendisini çok iyi hissettiği bir zaman diliminden(mani) sonra bir anda olumsuz düşüncelere kapılma ve içine kapanma şeklinde(depresyon) bir ruh haline bürünmesi ile karakterizedir. Bir diğer tanımla hastalık, bireyin ruh halinin iki farklı uç nokta arasında gidip gelmesidir.

 

Hastalık dönemlerini ele almak gerekirse, mani veya taşkınlık dönemi duygu durumun çok yükseldiği, hastanın aşırı coşkulu olduğu dönemdir. Bu dönemde hastada abartılı önemli düşünceler veya ayağı yere basmayan projeler, kendini olduğundan çok daha yüksekte hissetme, büyüklük düşünceleri, düşüncelerin hastanın zihninde adeta yarışması, kendini aşırı enerjik hissetme, uyku gereksiniminde azalma, sonuçlarını düşünmeden heyecanlı veya eğlenceli faaliyetlere kalkışmak (çok fazla para harcama, aşırı hızlı araba kullanma) görülen belirtilere örnektir.

 

Diğer yandan depresyon veya çökkünlük dönemi ise yukarıda yazılan durumun tam tersidir. Depresyonda ise hastada mutsuzluk, karamsarlık, umutsuzluk, özgüvende azalma, değersizlik hissetme, abartılı suçluluk veya pişmanlık duyguları, eskiden zevk aldığı faaliyetlerden zevk alamama, iştahsızlık veya uykusuzluk gibi değişiklikler, ölüm ve intihar düşünceleri, bedeninde nedeni açıklanamayan ağrılar ortaya çıkabilir.

 

İki uçlu bozukluğun belli bir tedavisi yoktur, her hastaya göre doktoruyla ortaklaşa olarak bir tedavi programı hazırlanır. Bu tedavi programında ilaç tedavisi yanı sıra yaşamın düzene sokulması, kötü beslenme ve alkol – madde kullanım alışkanlıklarından uzaklaşma, pozitif düşünme ve davranma becerilerini geliştirme, stresle başa çıkma stratejilerini öğrenme, hastalığın seyri konusunda ayrıntılı bilgiye sahip olma bulunmaktadır. Hastalık dönemi öncesinde uyarıcı belirtileri fark etmek, erken müdahale açısından oldukça önemlidir. Hastanın arkadaşlarına ve aile bireylerine de bu uyarıcı belirtileri anlatarak, onların da fark etmelerini sağlayabilir.

 

 

YAYGIN ANKSİYETE BOZUKLUĞU NEDİR ?

Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB) olan kişilerde sürekli, aşırı ve durumla uygun olmayan bir endişe durumu söz konusudur. Aşırı endişe, kişinin günlük yaşamını olumsuz yönde etkiler ve hatta olağan yaşam etkinliklerini sürdürmesini engeller. Bu kişiler her durumda olası en kötü sonucu düşünürler, her şey kendi denetimlerinin dışındadır, iyi bir olasılık ya da geriye dönüş mümkün değildir. Yaygın anksiyete bozukluğu olan bireylerin kaygılandıkları konular genellikle sağlık, aile veya para ile ilgilidir. Kişiler, aslında kaygı duyulacak bir durum olmadığını, abartılı, aşırı tepki gösterdiklerini bilseler bile kendilerine engel olamazlar ve kaygı duymaya devam ederler.

Belirtileri arasında; nedeni olmayan yoğun ve aşırı kaygı, endişe, kaygılanacak bir şey olduğu bilinmesine rağmen kaygı duygusunun engellenememesi, kaygı duyulmasına neden olan durumlardan kaçınma, konsantrasyon bozukluğu ve dikkat dağınıklığı, yorgunluk, uykusuzluk, titreme, terleme, kas ve baş ağrısı, mide bulantısı, baş dönmesi gibi belirtiler vardır.

 

Yaygın kaygı bozukluğu tanısı konulabilmesi için DSM-5 kriterleri;
Altı ay içerisinde haftanın birçok gününde durumlar ve olaylar karşısında aşırı kaygı duymak,

Kaygı duygusunu kontrol etmekte güçlük çekmek,

Kaygı durumunun kontrol edilememesi ve bu kaygı durumu neticesinde ortaya çıkan fiziksel belirtiler sonucunda iş ve okul hayatına konsantre olamamak, sosyal ilişkilerde olumsuzluklar yaşamak,

Bir maddenin etkisi veya başka bir psikolojik veya fiziksel sorunun etkisi olmaksızın nedensiz yere kaygı duymaktır.

 

Yaygın anksiyete bozukluğu, ilaç tedavisi, psikoterapi, gevşeme terapisi gibi pek çok farklı yöntem ile tedavi edilebilmektedir. Bu rahatsızlığın tedavisinde en sık kullanılan yöntem ise psikoterapidir. Özellikle bilişsel davranışçı terapi, yaygın kaygı bozukluğu tedavisinde en etkili yöntemlerden biridir. Bilişsel davranışçı terapi, kaygı duygusuyla başa çıkmayı ve bu duyguları olumlu duygular ile değiştirmeyi, kaygı duymaya sebep olan durumlar ile başa çıkmaya hedeflemektedir.

 

SOSYAL FOBİ NEDİR ?

Sosyal fobi, bireylerin günlük yaşamında diğer insanlar ile olan etkileşimini içine alan olaylarda kendini gösteren bir tür kaygı bozukluğudur. Rahatsızlığın başlıca kaynağı, bireylerin sosyal çevresindeki insanlar tarafından küçük görülme ve olumsuz karşılanacaklarını hissetmeleridir. Sosyal fobisi olan bireyler kalabalık bir ortama girmekten ve bu ortamda rezil olacakları bir şey yapmaktan o kadar büyük kaygı duyarlar ki sürekli olarak bu durumdan kaçınırlar. Sosyal fobiye sahip bireyler kalabalık bir ortamda yemek yemekten, konuşmaktan veya dikkatleri kendilerine çekecek herhangi bir hareket yapmaktan sonra derece korkarlar. Bu sebeple sürekli olarak kendilerini yalnızlaştırırlar. Sosyal fobi kişilerin aile ve sosyal ilişkilerini, iş ve okul hayatlarını olumsuz etkilemektedir.

 

Sosyal fobi bireylerde hem fiziksel hem de davranışsal belirtiler şeklinde görülmektedir. Sosyal fobi sonucunda ortaya çıkan fiziksel belirtiler şöyledir; çarpıntı, nefes darlığı, ağız kuruluğu, terleme, titreme, sindirim sisteminde sorunlar (ishal ve kabızlık gibi), kaslarda gerginlik dolayısıyla ağrı. Sosyal fobi dolayısıyla bireyler görülen davranışsal belirtiler ise şöyledir;
Kalabalık ortamdan uzaklaşma ve kaçma isteği,

Normal biri gibi davranmak için yoğun çaba harcamak,

Hissedilen kaygı ve korku durumunun, stresin dışarıdaki kişiler tarafından fark edilmemesi için uğraşmak,

İnsanlarla göz teması kurmaktan ve konuşmaktan kaçınmak,

Hata yapmaktan korkulduğu için kalabalık ortamda hareketsiz kalmak ya da iletişimi kesmek.

 

Sosyal Fobide en sık uygulanan terapi şekli Bilişsel ve Davranışçı Terapidir. Bilişsel terapide kaygı duyguları ve bu kaygıya karşı oluşan bedensel tepkileri tanıma, kaygı doğuran durumlardaki düşüncelerin ne olduğunu anlama, bunlara karşı başa çıkma stratejileri geliştirme gibi aşamalar vardır. Davranışsal terapide ise model olma, kaçınılan durumların üstüne gitme, belirtileri daha net algılayabilmesi için rol oynama, gevşeme eğitimi, sosyal beceri eğitimi gibi her hastada farklı uygulanabilecek yöntemler vardır. Ayrıca aile ve grup terapisi de uygulanabilir. Sosyal fobinin tedavisinde kullanılan bir diğer yöntem ise ilaç tedavisidir. İlaç tedavisi genellikle kişileri toplum içerisinde rahatlatmak veya seratonin salınımını dengelemek amacıyla uygulanmaktadır.

 

 

 

YEME BOZUKLUKLARI NEDİR ?

Sağlığa zarar verebilecek derecede yetersiz ya da aşırı yemek yeme davranışıdır. Yeme bozukluğu olan kişinin bedeni, duygusal ve sosyal hayatı yeme davranışındaki anormallikler nedeniyle zarar görür. Kişinin, günlük yaşamı yeme biçimini değil, yeme biçimi günlük yaşamını etkiler.

Pika

Kişinin en az bir ay süreyle, sürekli olarak, besleyici bir değeri olmayan veya besin olmayan bir maddeyi (kağıt, saç, boya, sabun, kül, kil vb.) tüketmesidir.

Geri çıkarma (geviş getirme) bozukluğu

Kişinin sık sık, en az bir ay süre ile yediği yemeği geri çıkarması durumudur. Çıkarılan yiyecekler yeniden çiğnenebilir, yeniden yutulabilir ya da dışarı tükürülebilir. Sık sık geri çıkarma, eşlik eden bir mide-bağırsak hastalığına ya da başka bir sağlık durumuna bağlı gelişmez.

 

 

 

Bulimiya nervoza nedir ?

Yineleyici tıkınırcasına yeme dönemlerinin olması ve benzer sürede çoğu kişinin yiyebileceğinden daha çok yiyeceği yemesi ve bu dönem sırasında yemek yemeyle ilgili denetimin kalktığı duygusu olmasıdır (kişinin yemek yemeyi durduramadığı duygusu).

Kişinin kilo almaktan sakınmak için kendi kendini kusturma, bağırsak çalıştıran, idrar söktürücü ilaçları ya da diğer ilaçları yanlış yere kullanma, neredeyse hiç yememe ya da aşırı spor yapma gibi tekrarlayan ve aşırı ödünleyici davranışlarda bulunma halidir. Tıkınırcasına yeme atağı ve ödünleyici davranışların her ikisinin de üç ay içinde en az haftada bir kez olması bulimiya nervoza tanı ölçütü için değerlendirme kriteridir.

Anoreksiya nervoza nedir ?

Kişinin kilo almaktan ya da şişmanlamaktan çok korkması ya da belirgin bir biçimde düşük vücut ağırlığında olmasına karşın kişinin, kilo almayı güçleştiren davranışlarda bulunmasıdır. Kişinin vücut ağırlığını ya da biçimini nasıl algıladığı ile ilgili bir bozukluk vardır. Kişi kendini değerlendirirken vücut ağırlığına ve biçimine yersiz bir anlam ya da düşük vücut ağırlığının önemini hiçbir zaman kavrayamaz. Etkilenen insanlar zayıf olmalarına rağmen kendilerini çok şişman hissederler. Zayıf olmak vücut için de çok tehlikeli olabilmektedir.

Tıkınırcasına yeme bozukluğu nedir ?

Yineleyici tıkınırcasına yeme dönemlerinin üç ay içerisinde, haftada en az bir kez olmasıdır. Kişinin benzer koşullarda ve benzer sürede, çoğu kişinin yiyebileceğinden daha çok yiyeceği yemesidir. Olağandan çok hızlı yeme, rahatsızlık verecek düzeyde tokluk hissedene kadar yeme, bedensel açlık hissetmiyorken yeme ve ne denli yediğinden utandığı için kendi başına yeme ve sonrasın yoğun suçluluk duygusu hissetme hali sıkça eşik etmektedir.

 

Bilişsel davranışçı terapi yeme bozukluklarının tedavisinde iyi sonuçlar gösteren yöntemlerden biridir. Yeme bozukluğu olan kişiler strese ve duygusal durumlara rahatsız bir yeme davranışı ile tepki verdiğinden, terapi onlara alternatif baş etme stratejilerini öğretmeyi amaçlar. Özellikle genç hastalarda aile yakınlarının terapiye dahil edilmesi önemlidir. Sağlıklı beslenme, yapılandırılmış öğünler ve porsiyon boyutları hakkında bilgi sağladığı için yeme bozukluklarında uzmanlaşmış beslenme tedavisi de yardımcı olabilmektedir.

 

 

ÖZGÜL FOBİ NEDİR ?

Özgül fobiler, bazı durumlar veya nesnelerden duyulan mantıksız/aşırı korku olarak tanımlanmaktadır. Fobilerin gündelik hayatı en çok ve en olumsuz etkileyen yönü kaçınmadır. Özgül fobisi olanların çoğu, korkulan durum ve nesnelerden koşullar el verdiği ölçüde uzak durmaya çalışır: kedi köpek olan eve gitmez, yükseklere çıkmaz, asansöre binmez, yağmur yağdığında evden çıkmaz. Özgül fobi grubu içerisinde sayılabilecek çok çeşitli fobiler bulunmakla birlikte en sık görülenler; hayvan fobileri, yükseklik korkusu, böcek fobisi, kan ve yaralanma fobisi, gök gürültüsü ve fırtına korkusu, uçak korkusu, kapalı yer korkusu, araba korkusu, yutma fobisi şeklinde sıralanabilir.

 

Özgül fobilerin tedavisi hem mümkündür, hem de başarı oranları yüksektir. Tedavide psikiyatrik ilaçların rolü azdır. Davranışçı terapi yöntemleri özgül fobilerde ilk seçenektir. Maruz bırakma (exposure) adı verilen yöntem en yaygın kullanılan davranışçı tekniktir. Bireysel veya grup halinde uygulanabilir. Bu teknikte kişinin korktuğu durumun ayrıntılı bir analizi yapıldıktan sonra korkulan durumla gitgide artan derecede karşılaşması sağlanır. Başlangıçta sıkıntı ve korku verici olan bu işlem, hasta korkulan ortamda yeteri kadar süre kalabilirse alışmayla ve korkunun azalmasıyla sonuçlanır.

 

SINAV KAYGISI NEDİR ?

Sınav kaygısı; öncesinde öğrenilen bilginin sınav sırasında etkili biçimde kullanılmasına engel olan ve başarının düşmesine yol açan yoğun kaygı olarak tanımlanır. Sınav kaygısı düşük ise kişi üzerinde motivasyon ve performansı arttırıcı etki gösterir. Ancak sınav kaygısı istenen düzeyin üzerine çıktığında kişinin dikkat, öğrenme, bellek fonksiyonlarını olumsuz etkiler, başarıyı ve motivasyonu düşürür. Stresin artmasıyla birlikte olumsuz düşünceler öğrencinin zihnini kaplamaya başlar.

 

Sınav kaygısının belirtileri arasında; huzursuzluk, endişe, tedirginlik, sıkıntı, başarısızlık korkusu, çalışmaya isteksizlik, mide bulantısı, taşikardi, titreme, ağız kuruluğu, iç sıkıntısı, terleme, uyku düzeninde bozukluklar, karın ağrıları gibi bedensel yakınmalar, dikkat ve odaklanmada bozulma, kendine güvende azalma, kendisini yetersiz ve değersiz görme sık görülen belirtilerdir.

 

Sınav kaygısının tedavisinde, kaygının temelinde nelerin olduğu tespit edilmeli ve o sorunlar giderilmelidir. Öğrencinin gerçekçi olmayan inançlarını sorgulamak ve onları başka bir perspektiften ele almak gerekir. Öğrencinin yeterli ve yetersiz yanlarını saptayıp geliştirilmesi gereken alanlara yönelik çalışmalar yapılmalıdır. Bunlara ek olarak öğrenci nefes egzersizleri, gevşeme egzersizleri ve dikkatini başka noktalara odaklama tekniklerini kullanarak kaygıyı ve korkuyu kontrol altında tutabilir. Sınavla alakalı gerçek olmayan inançların değişmesi sınav kaygısıyla baş etme yolları olarak görülebilir.

 

 

TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU NEDİR ?

İnsan hayatını tehlikeye atan, güvenliğini tehdit eden korkunç ve tehlikeli durumlar travma olarak tanımlanır. Ağır trafik kazaları, doğal afetler, ölümcül hastalıklar, savaşlar travmatik olaylar olarak örneklendirilebilir. Travma sonrası stres bozukluğu ise böyle travmatik durumlardan sonra bireylerde meydana gelebilecek olan ruhsal bir hastalıktır. Travma sonrası stres bozukluğunda belirtiler; uykusuzluk, kabuslar, olayla ilgili anıların rahatsız edici biçimde sık sık hatırlanması, sürekli olarak olayın tekrarlanacağı korkusu ve bu nedenle diken üstünde hissetme, kolay irkilme, çabuk sinirlenme, gelecekle ilgili plan yapamama, yabancılaşma (başkaları beni veya yaşadıklarımı anlamıyor hissi), olayı hatırlatan durumlarda huzursuz olma ve bu durumlardan kaçınma görülür. Bu belirtiler çoğu kişide travmayı izleyen günlerde görülür ve genellikle birkaç hafta içinde kendiliğinden düzelir, ancak bazı kişilerde aylarca, hatta yıllarca sürebilir.

 

Travma sonrası stres bozuklukları psikoterapi ile başarılı olarak tedavi edilebilir. Travma sonrası stres bozukluğunun psikoterapi yardımıyla tedavisinin amacı, mağdurların yeniden günlük hayatlarıyla başa çıkabilmeleri ve şimdiki hayat durumlarında, travmatik olayla ilgili yoğun duygu ve düşüncelerin bastırması sonucu herhangi bir kısıtlamaya uğramaksızın, travmatik yaşantıyı geçmişteki hayat hikayelerinin bir parçası olarak kabul edebilmeleridir.

Travma sonrası stres bozukluğunun psikoterapiyle tedavisinde, travma odaklı bilişsel-davranışçı terapi yaklaşımlarının ve EMDR yönteminin (Göz Hareketleriyle Duyarsızlaştırma ve Yeniden İşleme ) özellikle etkin oldukları saptanmıştır. Her iki yaklaşım özellikle travma sonrası stres bozukluğu olan insanların özgül ihtiyaçlarına uygundur. Her iki yöntem de travma sonrası stres bozukluğu teşhisi konan veya travma sonrası stres bozukluğunun önemli belirtilerini (mesela kaçınma davranışı) gösteren insanlara uygulanabilir.

Örneğin bilişsel terapi; kişinin, oluşturduğu kalıpları ve travmasının tekrar etmesi gibi olumsuz düşüncelerini tanımasını sağlamaktır.

Bilişsel terapi uygulanırken çoğunlukla maruz kalma terapisi de uygulanır. Maruz kalma terapisi, kişinin travmasına sebep olan şey ile güvenli bir ortamda tamamen güvenli koşullarda yüzleştirilmesi ile gerçekleştirilir. Travmasını oluşturan olayı sürekli olarak yaşayan ve kabuslara karşı daha hassas olan kişiler için maruz kalma terapisi çoğunlukla daha yararlıdır.

 

BAĞIMLILIK NEDİR ?

Bağımlılık; bir maddenin ruhsal, fiziksel ya da sosyal sorunlara yol açmasına rağmen, alımına devam edilmesi, bırakma isteğine karşılık bırakılamaması ve maddeyi alma isteğinin durdurulamamasıdır. Bağımlılık kronik bir beyin hastalığıdır. Bağımlılığın bir sonucu olarak kişide, ciddi ruhsal ve bedensel sorunlar görülmekte olup bireysel düzeyde başlayan bu köleleşme bireyin tüm sağlığını, aile ve iş yaşamını tehlikeye düşürmekte ve toplumsal ağırlıklı birçok probleme bazen suça yol açabilmektedir. Bağımlılığın biyolojik, sosyal, psikolojik, davranışsal ve genetik nedenlerden kaynaklandığı bilinmektedir. Fakat nedenini tek bir etken ile açıklamak mümkün değildir.

 

Alkol Bağımlılığı

Alkol bağımlılığı, bireylerin aşırı miktarda alkol tüketmesi, her gün belli bir saat olmaksızın alkol tüketmek istemesi, alkol almadığı zamanlarda yoksunluk çekmesine neden olan bir bağımlılık türüdür. Bireyler alkol kullanmadıkları zamanlarda kendileri kötü ve stres altında hissederler. Yoğun bir yoksunluk çektikleri için ruh halleri oldukça kötüdür. Mutsuz, karamsar, üzgün, öfkeli, sinirli ve bazen de saldırgan bir ruh haline sahip olabilirler. Bağımlılık bireylerin iş veya okul hayatını, kişisel ilişkilerini, fiziksel ve psikolojik sağlığını son derece olumsuz etkileyen bir sorundur.

 

Alkol bağımlılığının belirtileri şu şekildedir;

Bireylerin alkol kullanımı sebebiyle çevresindeki kişileri ihmal etmesi,

Sağlığını tehlikeye attığını ve iş ve sosyal hayatını olumsuz etkilediğini bilmesine rağmen alkol kullanmaya devam etme,

Sürekli olarak daha önceden içilen alkol miktarının yeterli gelmemesi ve daha fazlasını isteme,

Alkol kullanımı sebebiyle maddi kayıpların ortaya çıkması,

Alkol alınmadığı zamanlarda yoksunluk hissetme ve yoksunluğa bağlı olarak terleme, titreme, ağız kuruluğu, odaklanamama gibi fiziksel belirtiler gösterme,

Alkol kullanımını bırakmaya çaba gösterilse bile başarısız olma ve yeniden alkole başlamadır.

 

Alkol bağımlılığı, tedavi edilebilen bir bağımlılıktır. Ancak alkol bağımlılığının tedavi edilebilmesi için öncelikle kişinin alkol bağımlısı olduğunu kabul etmesi gerekmektedir. Alkol bağımlılarında ilaçlı tedavi ve ilaçsız tedavi olmak üzere iki ana tedavi modeli uygulanmaktadır. Kişide alkol kullanımını sonlandırma, kişinin motivasyonunu arttırma, kişiye olumsuz duygularla baş etme becerilerini kazandırma ve kişilerarası işlevselliği arttırma tedavide kullanılan en temel stratejilerdir. Tedavide ki en önemli amaç; alkol kullanan ve bağımlı olan bireyleri tedavi ve rehabilite ederek sağlığından sorumlu bireyler olmalarını sağlamaktır.

 

Madde Bağımlılığı 

Sakinleştirici ve uyarıcı etkileri olan, giderek daha fazla alma isteği ve alınmadığında yoksunluk belirtileri doğuran kimyasal maddelere “uyuşturucu madde” adı verilir. Uyuşturucu madde bağımlıları, çoğunlukla kullanımı kontrol edebilecekleri düşüncesiyle madde kullanmaya başlarlar. Oysa aynı uyuşturucu etkinin sağlanması için kullanım sıklığı veya miktarı artar. Bu kısır döngünün yerleşmesiyle kişi bağımlılık sürecine girmiş olur.

 

Madde bağımlılığının etkileri şu şekildedir;

Aklı ve iradeyi işlemez hale getirir. Kişiyi normal yaşam ve davranışlarından uzaklaştırır.

Bulantı, kusma, karın ağrıları, kabızlık, ishal, mide ve bağırsak spazmlarına/kanamalarına sebep olur.

Tüm iç organların zarar görmesine ve buna eşlik eden birçok hastalığa neden olur.

Zehirlenmelere ve bu yolla gelen ölümlere sebep olur.

Madde kullanımı, bireyin çevreye uyum yeteneğini azaltır. Bağımlı birey giderek aileden ve çevresinden kopararak, yalnızlaşır. Çoğu zaman bu tabloya ağır bunalımlar eşlik eder.

 

Tedavideki ilk aşama vücudun maddelerden arınması dönemidir. Yaklaşık 5-7 gün arası süren bu dönemde oluşabilecek yoksunluk belirtileri giderilmeye çalışılır. Tedavinin ikinci aşamasında hastalar bilinçlendirme programına alınır. Bu program dahilinde eğitim, bireysel ve grup psikoterapileri, uğraş çalışmaları bulunmaktadır. Arınmadan sonra kişinin kendisini tanıması, madde kullanma davranışı ile başa çıkma becerilerini öğrenmesi, madde kullanma nedenlerinin üstesinden gelmesi, tekrar başlamaması için neler yapması gerektiğini öğrenmesi, madde kullanımından önce sürdürdüğü günlük yaşam işlevselliğini geri kazanması gerekir.

 

Kumar Bağımlılığı Nedir ?

Kumarın günümüzde hoşça vakit geçirme, eğlence ve dinlenme aracı olarak popülaritesi günden güne artmaktadır. Kumarda kişi isteyerek riske girer fakat patolojik kumar bağımlılığında ise kişi kişisel, ailevi veya mesleki zararlarına rağmen sürekli ve yineleyen uygunsuz kumar oynama davranışı içerisindedir. Aslında kumar oynama da bir dürtü kontrol bozukluğudur.

 

DSM-V’e göre aşağıdaki belirtilerin en az 4’ünün bulunması gerekmektedir:

İstediği coşku için giderek daha çok paraya gerek duyar,

Kumar oynamayı bırakma sırasında huzursuz ya da kolay kızan biri olur,

Kumar oynamayı bırakmak için yineleyen ancak sonuç vermeyen çabaları olmuştur,

Sık sık kumar oynama üzerine düşünür,

Sıkıntı duyarken kumar oynayarak rahatlar,

Parayla kumar oynayıp yitirdiğinde onların peşinden koşar,

Ne denli kumar oynadığını gizlemek için yalan söyler,

Kumar oynama yüzünden önemli işini, ilişkisini, eğitimini yitirmiş ya da zarar görmüştür,

Kumar oynadığı için düştüğü parasızlıktan kurtulmak için başkalarının parasal kaynağına bel bağlar.

 

Tedavisinde bilişsel davranışçı terapi sağlıksız kumar oynama davranışları ve sağlıksız düşüncelere odaklanır (yanlış inançlar veya çarpıtmalar). Kumar oynama dürtüleri ile nasıl baş edilebileceği ve ekonomik, profesyonel, ilişkisel problemlerin nasıl çözüleceği ile ilgilenir. Kişinin inkarının kırılması, sorunlarıyla yüzleştirilmesi, sorunlarla başa çıkma ve hayır diyebilme becerilerinin geliştirilmesi, bağımlılık kavramının öğretilmesi temel hususlardır. Bunun yanında aileye yönelik bilgilendirme çalışmaları yapılmalıdır. Kişinin problemli kumar oynama davranışı sırasında yaşadığı ailevi sıkıntıların tamiri için aile terapisi faydalı olabilmektedir.

 

 

İnternet ve Teknoloji Bağımlılığı

Teknolojideki gelişmelere paralel olarak bilgisayar ve internet kullanımı günümüzde çok yaygınlaşmıştır. İnternetin yaşamımıza getirdiği  pek çok kolaylık vardır. Bilgiye kolay ulaşım, evimizden alışveriş, fatura ödeme vb. bu yararlarının yanında internet kimileri için bağımlılığa dönüşmüş durumdadır.

 

İnternet/bilgisayar bağımlılığının belirtileri arasında aşağıdakiler yer almaktadır:
Yanlış olduğunu bildiği halde kendini durduramamak,

İnternetle ilgili konulara fazla kafa yormak,

İnterneti gerekenden daha uzun süre kullanmak,

İnternet kullanımını kontrol altına alma çabalarının defalarca başarısızlığa uğraması,

Bireylerin internette vakit geçirmek adına ilişkilerini, okul ya da iş hayatlarını riske atması

İnternet kullanım miktarı hakkında yalan söylemek,

İnterneti sorunlardan ya da depresyondan kurtulmak için bir araç olarak görmek

Bilgisayar başında kendini iyi hissetmek,

İnternet ve bilgisayar kullanımı üzerinde kontrolünü kaybetmek.

 

Diğer bağımlılıklarda olduğu gibi internet bağımlılığında da ailenin ve kişinin bilgilendirilmesi ve uyarılması bağımlılığın önlenmesinde önemlidir. Bu sebeple tüm ailenin tedaviye katılımı gerekmektedir. Tedavide esas amaç bir yandan kişinin internet kullanım sebeplerini ortaya çıkararak bu sebepler üzerinde çalışmak, bir yandan da kişinin hayatını programlamak ve internet başında geçireceği zamanı azaltmak için dışsal kontroller geliştirmektir.

 

 

ŞİZOFRENİ NEDİR ?

Şizofreni, genç yaşta ortaya çıkan, düşünce, duygu durum, algı ve davranışta bozuklukla karakterize, nedenleri kesin olarak henüz bilinmeyen bir bozukluktur. Kişinin mesleki, kişilerarası, akademik, kendine bakım gibi işlevlerinde önemli bozulmalara neden olur. Bu nedenle aynı zamanda önemli bir toplum sağlığı sorunudur.

Hastalık kendini gösterdiği andan itibaren hastanın yaşamı olumsuz etkilenmeye başlar, işine, okuluna ara vermek zorunda kalır, olumsuz yan etkileri olan antipsikotik ilaçlar ile tanışır. Sosyal olarak içe kapanmaya başlar.

 

Dışarıdan bakıldığında, donuk yüz ifadesi, çekingen görünüm, garip jest ve mimikler, olaylara karşı duygusal tepkilerde azalma, vurdumduymazlık içinde olabilirler. İlişki kurmakta zorlanılır. Konuşmaları hızlanmış ya da yavaşlamış olabilir, ancak içeriği sığlaşmış, basitleşmiştir. Konuşma bazen anlaşılmaz olabilir, bilinmeyen kelimeler içerebilir, cümlelerin ya da kelimelerin bütünlüğü ve birbirleriyle ilişkisi bozulmuş olabilir. Genel bir ilgisizlik, isteksizlik hali, bir eyleme geçiş iradelerinde eksiklik vardır. Buna karşın bazen taşkın davranışlarda da bulunabilirler.

Hastanın, bilişsel beceriler dediğimiz dikkat, bellek, plan yapma, organize etme, hesap yapma, yargılama, muhakeme etme gibi zihinsel işlevlerinde belirgin zayıflama olur. Hastaların toplumsal ve mesleki işlevselliklerini kaybetmelerine de asıl olarak bu işlevlerdeki bozulma neden olur.

Diğer belirtiler halüsünasyonlar (işitsel algı kusuru) ve sanrılardır. Halüsinasyonlar, gerçekte olmayan seslerin duyulması, görüntülerin görülmesi gibi algısal belirtilerdir. Şizofrenide en sık işitsel halüsünasyonlar görülür.

Bunlar, belli belirsiz basit sesler (çıtırtı, uğultu, su sesi gibi) olabileceği gibi, kendi aralarında konuşan, tartışan, yorum yapan sesler gibi de olabilir. Hastalar bu seslerin gerçekten var olduğuna, hayali olmadığına inanırlar, onlara cevap verebilirler, bu seslerin dediklerini yapabilirler.

Şizofreninin bir diğer önemli belirtisi sanrılardır. Sanrılar her türde olabilir, hastalar bu yanlış inançları nedeniyle, dışarıdan bakıldığında anlam verilemeyen, garip davranışlarda bulunabilirler, başkalarına saçma gelen şeyler söyleyebilirler. Ama aslında bu davranış ve sözlerinin kendi inandıkları yanlış düşünceleriyle arasında mantıklı bir bağlantı vardır. Tabii ki bunlar dışarıdan biri için anlamsız gelecek ve dikkat çekecektir. Bu sanrılar zararsız nitelikte olabileceği gibi içeriğine bağlı olarak hastanın kendisi ve çevresindekiler için tehlikeli de olabilir.

 

Şizofreni hastalığının temel tedavisi ilaçlardır. Çünkü hastalığın ana nedeni biyolojik bozukluklardır, örneğin bazı kimyasal maddelerin (dopamin, serotonin gibi) işlevlerindeki zayıflıklar. Şizofreni tedavisinde ilaçlar dışında yapılabilecekler; toplum ruh sağlığı merkezlerince yapılan aktiviteler, psikososyal tedaviler ve bazı psikoterapilerdir (bilişsel-davranışçı terapi, destekleyici psikoterapi). Ayrıca hasta ve yakınlarının hastalık hakkında, alevlenme belirtilerinin tanınması hakkında eğitilmesi (psikoeğitim) çok önemli yararlar sağlayacaktır.

 

 

DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR NEDİR ?

Bu bozukluğun temel özelliği, psikolojik nedenlerle orta çıkan bellek, bilinç, kimlik bilgisi veya çevrenin algılanmasının kaybıdır. Herhangi bir beyin hasarı söz konusu değildir. Bu bozukluğun nedeni bireyde ciddi bir ruhsal travma yaratan bir olaydır. Bu olay yakın zamanda olmuş ya da çocukluk çağında yaşanmış olabilir.


Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu (Çoğul Kişilik Bozukluğu) Nedir :
İki ya da daha fazla birbirinden ayrı kimliğin ya da kişilik durumunun varlığı (alter kişilik). Bu kimliklerden her birinin kendi içinde oldukça süreklilik gösteren çevre ve benlik algısı, ilişki kurma ve düşünce biçimi vardır. Bu kimliklerden ya da kişilik durumlarından en az ikisi kişinin davranışlarını zaman zaman denetim altında tutar. Önemli kişisel bilgiler sıradan bir unutkanlıkla açıklanamayacak bir biçimde unutulur.

Bazı vakalarda  belirtiler nedeniyle ilaç kullanılması gerekse bile psikoterapi tercih edilmektedir. Terapi sürecinde geçmişte yaşanılan  travmanın ele alınması, kişiliklerin bir araya getirilerek bir bütün oluşturulması ve bütünleşme sonrası ortaya çıkan problemlerin çözümü üzerine çalışılır.

 

CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARI NEDİR ?

Cinsellik çok boyutlu bir kavramdır ve cinsel döngü birkaç aşamalardan oluşur. Bu aşamalardan birinde ya da birden fazlasında olabilen bozulmalar cinsel sorun ya da cinsel işlev bozukluğu olarak karşımız çıkmaktadır. Bu aşamalar; cinsel istek, cinsel uyarılma (erkekte peniste sertleşme, kadında vajinal ıslanma) ve orgazm aşamalarıdır.

 

Bu aşamaların her biri ile ilgili farklı cinsel bozukluklar olabilir; cinsel istek azlığı, cinsel tiksinti bozukluğu, erkekte sertleşme bozukluğu, kadında cinsel uyarılma bozukluğu, erken boşalma (boşalma denetimi bozukluğu), orgazm olamama gibi.

Bunun dışında cinsel birleşme aşaması ile ilgili sorunlar (vajinismus, cinsel birleşme sırasında ağrı) diğer sık karşılaşılan cinsel işlev bozukluklarıdır.

 

Cinsel işlev bozukluklarının psikoterapisinde cinsel terapi kullanılır. Bu terapide ağırlıklı olarak bilişsel-davranışçı terapi ve çift terapisi tekniklerinden faydalanılır. Bunun yanı sıra gerekli durumlarda bireysel psikoterapide kullanılabilir.

 

Yani cinsel terapi bütüncül bir psikoterapötik yaklaşımı gerektirir. Cinsel terapide çifte ödev olarak verilen ev egzersizlerinin aşamalı olarak yapılmasının gerekmesidir. Bu egzersizlerde kullanılan davranışçı tekniklerin evde hastalar tarafından uygulanması, bunlarla ilgili listeler tutulması ve seanslarda terapist ile beraber bunların gözden geçirilmesiyle soruna yönelik zihinsel değişikliklerin oluşturulması bu terapi için esastır.

 

 

UYKU BOZUKLUKLARI NEDİR ?

Uyku organizmanın çevreyle alışverişinin, algılarının ve tepkilerinin kaybolduğu geriye dönüşümlü bir davranış ve bilinç durumudur ve yaşamımızın çoğu uykuda geçmektedir. Uyku, sağlıklı yaşam için olmazsa olmaz bir aktivitedir. Bundaki bozulmalar hem fiziksel hem de ruhsal sorunlar yaratır.

Uyku, birçok fiziksel ya da ruhsal hastalığa bağlı olarak bozulabileceği gibi asıl sorunun uyku sürecine dair olduğu bozukluklar da vardır. Eğer uyku sorunu diğer ruhsal bozuklukların (depresif bozukluk, kaygı bozuklukları gibi) belirtilerine eşlik eden bir durumsa öncelikle o ruhsal sorunun tedavisi yapılır. Zaten çoğu zaman bu tedaviyle uyku sorunu da düzelecektir. Birincil sorunun uyku ile ilgili olduğu bozukluklar aşağıda listelenmiştir:

İnsomnia Nedir : Uykuya dalmakta zorluk, sık uyanma, sabah erken uyanıp tekrar uyuyamama ve sonuçta uyku süresinin kısalması ve uyku kalitesinin bozulmasıdır. Sürekli biçimde kişide dinlendirici olmayan ya da kalitesiz bir uykuya yol açar. Bu bulgular uyku için yeterli çevresel şartlar ve fırsatlar sağlanmasına karşın ortaya çıkmıştır.

Yorgunluk ya da halsizlik

Dikkat ya da hafıza yetersizliği

Sosyal ya da işle ilgili işlev bozukluğu ya da zayıf okul performansı

Duygu durum düzensizliği ya da huzursuzluk

Gündüz uyku hali

Motivasyon, enerji ve bir aktiviteye başlamada azalma

Araba kullanırken ya da çalışırken hata yapma eğilimi

Uyku kaybına tepki olarak gerginlik, baş ağrısı ya da sindirim sistemi ile ilgili belirtiler oluşması

Uyku ile ilgili kaygı ve aşırı ilgi

 

İlaç dışı yöntemler olarak; davranış yönlendirme teknikleri (gündüz uykusunun kaldırılması, aç karnına ya da yemekten hemen sonra yatmamak, spor, alkol ve kafein içeren uyarıcı içecekleri kullanmamak vb.) ve bazı durumlarda uyku kısıtlama tedavisi kullanılmaktadır. Eğer altta yatan öfke, kızgınlık, stres gibi neden varsa buna uygun psikoterapi yöntemleri yarar sağlayabilmektedir.

 

Hipersomnia: Gece uykusunun çok uzun olması ve/ve ya gündüzleri aşırı uyku hali  ve uyuklama durumudur. Bu, gece uyuyama nedeniyle olan ertesi günkü uyuklama halinden farklıdır. Biyolojik uyku mekanizmasıyla ilgili bozukluktan kaynaklanır. Tedavisinde stimülan ilaçlar kullanılır.

BUNAMA (DEMANS) NEDİR ?

Halk arasında bunama olarak bilinen demans hastalığı, bilişsel yeteneklerde zayıflama ve bunun sonucunda kişinin günlük yaşam işlevlerinde bozulma ile karakterizedir. Hastalarda hafıza, dikkat, düşünme, konuşma, algılama, hesaplama, muhakeme etme gibi önemli zihinsel yeteneklerde azalma ve bozulma olur. Bu bozulmalar hastanın kendine bakım, hobiler, mesleki işlevsellik, günlük yaşamda bağımsız davranabilme gibi alanlarında ciddi sorunlara yol açar. Bu durum hem hastanın kendisi için hem de yakınları için oldukça zorlu sonuçlar doğurur.

 

Tedavide, tanı konulduktan sonra yaşam boyu kullanılmak üzere antidemansiyel ilaçlar kullanılır. Demansta ilaç dışı uygulamalar olarak; gün ışığı tedavisi, sanat terapisi, müzik tedavisi, hareket terapisi, hafıza alıştırmaları, davranışsal ve çevre terapileri sayılabilir.

 

 

ERİŞKİN DİKKAT EKSİKLİĞİ HİPERAKTİVİTE NEDİR ?

Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB) çocukluk çağında başlayan, buna karşın özellikle çocukluk döneminde tedavi alınmamışsa belirtileri önemli oranda erişkinlikte de devam eden, akademik, sosyal ve iş yaşamını olumsuz yönde etkileyen ve kalıtsal özelliği yüksek nörogelişimsel bir bozukluktur.

 

DEHB’li bireylerde dikkatin, aktivitenin ve dürtüselliğin (sonuçlarını yeterince düşünmeden ve değerlendirmeden davranma, ani kararlar verme) düzenlenmesinde yaşanan zorluklar sonucu, yaşamın ilk yıllarından başlayan olumsuzluklar her yaş döneminde farklı yaşam sorunlarına neden olabilmektedir. DEHB tanısına sahip çocuklar; okul çağlarında ders başarısızlıkları, disiplin cezası alma, okuldan atılma, sınıfta kalma gibi sorunlar yaşarlar.

Bu hastalığı erişkin dönemde süren bireylerin karşılaştığı zorluklardan bazıları şunlardır; eş ilişkilerinde başarısızlık sonucu sık eş-partner değiştirme, evlilik sorunları, boşanma, cinsel yolla bulaşan hastalığa sık yakalanma; sık iş değiştirme, işsiz kalma, gelir düzeyi düşüklüğü; sosyal yaşam ve kurallara uyum zorlukları ve bunlar sonucunda sıkça karşılaşılan adli sorunlar, trafik cezaları, riskli davranışlar; alkol ve madde kullanımı gibi sorunlu yaşam olayları yaşamaktadır.

 

Tedavisinde hem ilaçlar ile hem de psikoterapi yöntemlerinden (bilişsel-davranışçı terapi) yararlanılarak tedavi edilebileceği, en azından olumsuz etkilerinin azaltılabileceği söylenebilir.

 

SAĞLIK ANKSİYETESİ NEDİR ?

Toplumda hastalık hastalığı olarak bilinen bozukluktur. Bu hastalığa sahip bireyler gerçekte olmayan bir bedensel hastalıkları olduğuna inanırlar veya sıradan ve masum bedensel belirtileri (basit bir kol uyuşması, karın ağrısı, baş dönmesi gibi) ciddi bir hastalık (kalp hastalığı, barsak tümörü, beyin tümörü gibi) belirtisi olarak yorumlarlar. Doğaldır ki bir bedensel duyumunu bu şekilde yorumlayan bir birey hiç vakit kaybetmeden ilgili branş doktoruna (kardiyolog, nörolog gibi) başvuracaktır.

Ancak bu hastalığa sahip bireylerin asıl zorluklarından biri, doktorların ciddi bir hastalığınız yok demelerine karşın buna ikna olmamaları, ciddi bir hastalığa sahip oldukları inancı ve kaygılarının devam etmesidir.

 

Bazı özel hallerde ilaç kullanılsa bile, bu hastaların bedensel hastalıkları olduğuna dair inançlarının ortadan kalkmasının asıl yolu, düzenli şekilde alacakları psikodinamik yönelimli ya da bilişsel-davranışçı yönelimli psikoterapilerdir.

 

ÖFKE KONTROL GÜÇLÜĞÜ NEDİR ?

Öfke, hafif bir gerilimden yıkıcı bir patlamaya kadar giden geniş bir aralıkta olabilmektedir. Öfkelendiğimizde vücudumuzda bazı fizyolojik değişimler oluşmaktadır, tıpkı diğer duygularda olduğu gibi; kalp atımı ve kan basıncı yükselir, enerji düzeyleri artar.

Aslında öfke ikincil bir duygudur. Genellikle altında, kıskançlık, yalnızlık, anlaşılmamak, önemsenmemek, haksızlık, değersizlik, utanma, reddedilmek, üzüntü, çaresizlik, başarısızlık, beğenilmemek, dışlanmak gibi duygu ve düşünceler yatar. Öfke bunlara bağlı olarak sonradan gelişir. Oluşan öfkenin bir şekilde dışa vurulması gerekir. Ancak uygun biçimde ifade edilmeyen öfkenin, fiziksel sağlığı kötüleşmesi (baş ağrıları, dolaşım sorunları, mide problemleri, kalp krizi riski vb.) ve duygusal sorunlara (kaygı, depresyon vb) yol açtığı bilinmektedir.

Öfkeyi doğru ifade etme becerisini kazanmaya “öfke kontrolü” denir. Burada amaç; saldırganlıktan uzak, şiddet içermeyen, kişinin kendisine ve çevresindekilere zarar vermeyecek şekilde duygusunu ifade etme becerisini kazanmasıdır. Öfkeyi kontrol edebilmek amacıyla kullanılan pek çok yöntem bulunmaktadır. Bunlardan bazıları;

Gevşeme egzersizleri, bilişsel yeniden yapılandırma (düşünce biçimini değiştirme), problem çözme becerilerini geliştirme, iletişim becerilerini geliştirme, küçük önlemler; çevreyi değiştirme gibi yöntemlerdir.

 

 

KİŞİLİK BOZUKLUKLARI NEDİR ?

Kişilik Bozuklukları; derin olarak yerleşmiş olan, sosyal kalıplara uymayan, ısrarlı ve uyumsuz davranış örüntüsüdür. Bir kişide kişilik bozukluğu olup olmadığı ergenlik ya da genç erişkinlik yıllarında anlaşılabilir. Görülme sıklığı %6-10 oranındadır. Tedavi olarak; psikoterapi ve ilaç tedavisi kullanılır.

 

Kişilik bozukluğu olan kişiler hastalığının farkında olmadıkları için kendi başlarına tedavi yolu aramazlar ve sonuç olarak hastaların birçoğu tedavi edilmez. Tedavi almama nedenlerinden biri de, kişilik bozukluğu olan birçok insanın, aynı zamanda hayatlarına normal şekilde devam edebilmesidir. Bazı durumlarda, ortaya çıkabilecek aşırı atakları tedavi etmek için ilaç kullanılabilir. Psikoterapi tedavisinde, hatalı düşünce kalıplarının değerlendirilmesi, yeni düşünce ve davranış kalıplarının öğrenilmesi amaçlanmaktadır. Terapi aynı zamanda başa çıkma ve kişiler arasındaki ilişki becerilerini geliştirmeyi amaçlar.

Kişilik bozukluğunun tedavi edilmemesi durumunda durumun kötüye gidebileceği göz ardı edilmemelidir. Kişilik bozukluğuna sahip olan kişiler ilerleyen dönemlerinde alkol  ya da uyuşturucu kullanabilir, şiddete meyilli olabilir, hastaneye yatırılabilir, kendine veya çevresindeki insanlara zarar verebilir.

Paranoid Kişilik Bozukluğu Nedir ?

Bu rahatsızlık genellikle erken erişkinlik yaşayan bireylerde görülmektedir. Paranoya hali bu türün en belirgin özelliğidir. Bu tür bozukluğa sahip olan bireyler herkese kuşkucu yaklaşmakta ve kimseye güvenememektedir. İnsanların kendilerine zarar vereceğini veya küçük düşüreceğini düşünmektedirler. Sürekli olarak içlerinde kin duygusu barındırmaktadırlar. Bu kişiler evlilik ve ilişkilerinde eşlerine büyük sorunlar yaşatmaktadır. Olayların altında farklı anlamlar olduğunu düşünür, başkalarının davranışlarına hep kötü niyet yüklerler ve kin beslerler. Üzerine alınma düşünceleri (aslında yokken çevresinde olan bitenlerin kendisiyle ilgili olduğuna inanç) görülebilir, sürekli tehdit altında hissederler. Yakın ve sıcak davranışlara karşı duyarsız kalırlar.

Şizoid Kişilik Bozukluğu Nedir ?

Bu türe sahip olan hastalar toplumdan kopuk bir şekilde yaşamlarını sürdürmektedir. Asosyal bireyler bu gruba dahildir. Güçlü duygulardan uzak durarak tek başlarına etkinlikler yapmaktadırlar. Toplum içerisinde farklı tavır ve davranışlar sergilemektedirler. Konuşmaları ile iç dünyalarındaki karmaşayı dışa yansıtmaktadırlar. Bu kişiler başkalarına özlem ve yakınlık duymazlar. Başkalarıyla olduklarında da rahat hissetmezler. Günlük yaşam olaylarına pek katılmazlar, cinsel ve duygusal ilişkilere ilgileri çok azdır. Başkalarıyla zorunlu ilişkilere girdikleri okul ya da işyeri gibi yerlerde resmi ve kişisellikten yoksun bir görüntü çizerler.  Nadiren neşelidirler, empati kurmakta zorlanırlar ancak isteyerek kaba değildirler. Çoğu kişide neşe, öfke, üzüntü gibi duygular uyandıracak olaylarda tepkisizdirler. Apati ve duygusal tepkisizlik başlıca belirtileridir.

Şizotipal Kişilik Bozukluğu Nedir ?

Kişilik bozuklukları içerisinde yer alan bu tür dıştan en hızlı fark edilen kişisel bozukluktur. Bu hastalar garip düşüncelere sahiptir. Sıra dışı olay ve güçlere inanış eğilimleri bulunmaktadır. Genellikle batıl inanışlara eğilimleri vardır. Yadırganacak kadar tuhaf davranışlara sahip olduklarından dolayı etrafta bulunan insanları ürkütebilmektedirler. Bu kişilerin kendi gereksinimleri ve sorumlulukları başkalarının ihtiyaçlarından sonra gelir ve kendileriyle ilgili kararları başkalarının almasını beklerler. Sömürüye dayalı ilişkilere katlanırlar. Tek başına kalmaya katlanamazlar, dayanacakları birilerini ararlar, iş yerinde sürekli bir gözetim altında isteğindedirler.

Antisosyal Kişilik Bozukluğu Nedir ?

Kişilik bozuklukları çeşitlerinden biri olan bu rahatsızlık özellikle küçük yaşlarda kendini göstermeye başlamaktadır. Bu grupta yer alan hastalara sosyopat ya da psikopat adı verilmektedir. İlerlemiş hali çevre için son derece tehlikelidir. Bu rahatsızlığa sahip bireyler hiçbir kurala uymamaktadır. Kendi isteklerine göre hareket etmektedir. İnsanlara aldırış etmemektedirler. Çok sinirli, sorumsuz ve saldırgan bir tutuma sahip olan bu hastalar ciddi suçlara meyillidir. Yalancılık, dolandırıcılık ve sahte isimler kullanarak çeşitli suçlar işlemektedirler. İşledikleri bu suçlardan asla pişmanlık duymamaktadırlar. Hastalık ilerledikçe işlenen suçların boyutu da büyümektedir. Herhangi birine verilen zarardan psikolojik olarak vicdan azabı çekmezler.

Borderline Kişilik Bozukluğu Nedir ?

Kişilik bozuklukları arasında sınırda kişilik bozukluğu olarak da adlandırılan bu rahatsızlık dengesiz ruh halleri ile kendini göstermektedir. Kişiler arası ilişkilerde bir göğe yükseltme bir yerin dibine sokma durumu söz konusudur. Dürtüsel davranışların özellikle cinsel konuda etkin olduğu bu hastalar şiddete eğilimlidir. Öfke kontrolü olmadığından dolayı çevresinde bulunan kişilere zarar vermektedir. Aşırı madde kullanımı, fazla para harcama hali ve dengesiz davranışlar sergilemektedirler. Ayrıca intihara karşı oldukça meyillidirler. Sıklıkla intihar eğilimlerinde bulunarak etraflarında bulunan insanları korkutmaktan zevk almaktadırlar.

Histriyonik Kişilik Bozukluğu Nedir ?

Bu rahatsızlığa sahip olan kişiler çok duygusaldır. Sürekli olarak çocuksu davranışlar sergilemektedirler. Dramatik ve duygusal bir tavırları bulunmaktadır. İlgi çekmek amacıyla sürekli kendilerini ön plana atmaktadırlar. İlgi çekmedikleri alanda huzursuz ve mutsuz olmaktadırlar. Kişilik bozuklukları arasında yer alan bu türe sahip hastalar cinsel açıdan kışkırtıcı, baştan çıkarıcı, uygunsuz davranışlar sergileyen ve ayartıcı kişilerdir. Kolayca etki altında kalan ve yapmacık davranışlar sergileyen bu hastalar dış görüntülerine gereğinden fazla özen göstermektedir.

 

 

 

Narsistik Kişilik Bozukluğu Nedir ?

Bu bozukluğa sahip hastalar sürekli olarak ben demektedir. Her şeyin en iyisini ve en güzelini yaptıklarına inanırlar. Bulundukları ortamda sürekli olarak üstünlük kurma çabası içerisindedirler. Aşırı kırılgan bir yapıya sahip olduklarından dolayı iletişim esnasında dikkatli olunması gerekmektedir. Özgüvenleri son derece kolay bir şekilde kırılmaktadır. Diğer kişilik bozuklukları içinden kolayca ayırt edilmesini sağlayan özelliği empati eksikliği belirtisidir. Bu hastalar etraflarında bulunan kişilerin dikkatlerini çekerek hayranlık duygusu oluşturmaya çalışmaktadır. Kendi kişisel menfaatleri için etraflarındaki insanları kullanma eğilimindedirler. Saygısız ve kendini beğenmiş bir halleri vardır.

Çekingen Kişilik Bozukluğu Nedir ?

Sosyal temastan kaçınan ve utangaç kişilerde görülmektedir. Reddedilme korkusu ile insanlardan uzak durmaktadırlar. Diğerleri tarafından çekingen ve utangaç biri olarak tanınırlar. Yalnızca kaygılarını bastırmak için değil, duydukları öfkeyi de bastırmak ve kendilerini tutmak için büyük çaba harcarlar. Diğerleriyle ilişkilerinde insanların niyetlerine ve duygularına karşı her an tetikte dururlar. Yalnızlıktan yakınırlar ancak diğerlerini eleştirel aşağılayıcı aldatıcı güveni kötüye kullanan olarak gördüklerinden sürekli kaygı duyma halindedirler. Benlik değerlerini sürekli sorgularlar, kendilerine yabancılaşma ve anlamsızlaşma yaşayabilirler. Sosyal ilişkilerin ödüllerinden mahrum kaldıkları gibi kendi iç huzurlarını sağlamakta da zorlanırlar.

Bağımlı Kişilik Bozukluğu Nedir ?

Çaresiz ve karar verme konusunda sıkıntı yaşayan kişilerde görülmektedir. Sahiplenme durumu oldukça yüksek olan bu hastalar ayrılma korkusu yaşamaktadır. Boyun eğici bir özelliğe sahiptirler. Bu kişilerin kendi gereksinimleri ve sorumlulukları başkalarının ihtiyaçlarından sonra gelir ve kendileriyle ilgili kararları başkalarının almasını beklerler. Sömürüye dayalı ilişkilere katlanırlar. Tek başına kalmaya katlanamazlar, dayanacakları birilerini ararlar, iş yerinde sürekli bir gözetim altında isteğindedirler. Karşıt görüşü ifade etmekte zorlanırlar. Ön plana çıkmayı asla istemezler. Rekabetçi değillerdir. Onlar onay almak ve kendilerine kol kanat gerilmesini beklerler.

Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu Nedir ?

Kişilik bozukluklar içindeki bu tür kontrol takıntısı olan kişilerde görülmektedir. Hata yapma korkusu ile yaşayan bu hastalar mükemmeliyetçilik peşindedir. İnsanlar ile ilişkilerini sürekli olarak dengede tutma ve kontrol altına alma gibi eğilimleri bulunmaktadır. Bu hastalığa sahip bireylerin yaşadıkları yanlış yapma korkusu karar verme süreçlerini yavaşlatmaktadır. Ayrıntılar ile fazla meşgul olduklarından fazla enerji sarf etmektedirler. Mükemmeliyetçilik düzenlilik ve esnek olmayan bir tutum önde gelen özellikleridir. Kurallar, düzenlemeler, temizlik ve düzgünlük gibi konularla aşırı ilgilidirler. Sezgilerine asla güvenmezler. Her şey akla yatkın ve sistemli olmalıdır. Duyguları dışlarlar. Kendilerini ve çevrelerini denetim altında tutma ihtiyacındadırlar. Ayrıntılara gömülürler. Otoriter bir tutumları vardır ve uzlaşmaya gelemezler. Kendi bildiklerinde ısrarcıdırlar ve en iyi yöntemi kendi belirler iddiasındadırlar. Çok cimri olabilirler. İlişkilerinde kibar ancak resmidirler, eşitlikten çok ast-üst ilişkisiyle ilgilenirler.

 

İn yazılım web site tasarımı seo paketleri
Karşıyaka Psikolog manisa psikolog Salihli Psikolog Bodrum Wolf Yetkili Servisi