Hi, How Can We Help You?

Category Archives: Psikoloji

Mart 12, 2022

Mesleğini seven ve başarılı antrenörlerin; her bir sporcuyu ayrı ayrı anlamak ve
sporcunun ihtiyaçlarına göre egzersiz programı oluşturması gerekmektedir.
Antrenörlerin en çok zorlandıkları noktalardan biriyse, çalıştıkları sporcuların fiziksel
ve teknik özellikleri yeterli olmasına rağmen performans olarak düşük seviyelerde
kalmalarıdır. Çoğu zaman performansı düşüren faktörler psikolojiktir. Sporculara
psikolojik yetenekleri kazandırmak ise ayrı bir mesai ve ayrı bir uzmanlık
gerektirmektedir. Spor psikoloğu Gözde Acaray’dan destek alan bir antrenörün ise
sporcularına psikolojik yetenekler kazandırmada, sporcularla ve aileleriyle sağlıklı
iletişim kurmada ve takımına liderlik etmede kendini geliştireceği şüphesizdir.

Şubat 13, 2022

 

 

Hepimizin ilişkiden beklentileri farklıdır. Bu beklentiler; duygusal bağlılık kurmak, cinsel birliktelik yaşamak veya maddi refaha kavuşmak olabilir. İlişkideki memnuniyeti artırmak adına partnerinizin ihtiyaçlarını ve hassasiyetlerini anlamak gerekmektedir. Ortak olan bir beklenti söz konusu olacaksa değer görmek bunların başında gelir, kadın da erkek de ilişki içinde değer görmek ister. Değer görmediğimizi hissettiğimizde bir şekilde partnerimizin davranışlarını ya yargılarız ya da değiştirmeye çalışırız. Bunu da trip atmak, surat yapmak veya uzaklaşmak gibi yöntemlerle yaparız. Fakat erkekler ve kadınların bu konudaki algıları farklıdır; erkekler, eleştirildiğinde kendini başarısız ve değersiz hisseder ve bu onlarda ciddi stres yaratır bu ise erkekte ciddi bir sessizlik veya partnerden uzaklaşma ile sonuçlanır. Daha önce de belirttiğim üzere erkekte etkili yöntem takdir takdir takdir…

 

Partnerinizin beklemediğiniz şekilde sizden kaçtığını görebilirsiniz ve kendinizi kaçan kovalanır senaryosundaki kovalayan pozisyonda bulabilmenizde mümkün. Bu ise ilişki içindeki değersizlik algınızı daha da artırır ve özgüveninizi zedeleyebilir. Böylelikle yalnızca sizin kendinize değil etrafınızdaki insanlarında size duyduğu saygı azalmış olur.

 

Kaçan taraf ise severken neden uzaklaştığını anlayamaz ve kendini suçlayabilir ve bu da ilişkiden daha da soğumasına neden olur.

Bunu önlemek için yapmanız gereken şey aslında kendinizin ve partnerinizin alanına saygı duymak. Onun yalnız vakit geçirmesine izin verin ve siz de onsuz vakit geçirin. Unutmayın kendinize vakit ayırmanız, partnerinize ayırdığınız vakti de daha enerjik kılar.

Bir sonraki yazımda güçlü ve bağımsız kadınların ilişki yaşamada neden zorlandığını ele alacağım. Şimdilik iyi okumalar.

 

RÜMEYSA ŞAHİN

PSİKOLOG

Şubat 13, 2022

Sevgili anneler odak çocuk olunca işler biraz daha ciddileşiyor. Özelikle de’ Çocuk İhmali ve İstismarı’ gibi hassas konuda. Çocuklarınıza ev ortamında vereceğiniz eğitim oldukça önemlidir. Çocukların bu konu üzerinde farkındalık kazanması ve bilgilenmesinin yararlı olacağı kanısındayım.

Peki ebeveyn olarak neler yapabilirsiniz?

Çocuklarınızı evde desteklemek amacıyla ev ortamında nasıl eğitim verebilirsiniz?

 

 

DOKUNMA NEDİR? Dokunma dediğimde aklına ne geliyor? Çocuğunuza bu soruyu yönelterek fikrini sunmasına fırsat verin.

 

DOKUNMA KAÇA AYRILIR? Dokunma ikiye ayrılır.

 

1-İYİ DOKUNUŞ : Bizi rahatsız etmeyen dokunuşlardır. Olumsuz duygular barındırmaz tam tersi mutlu oluruz. Bu dokunmalar sonucu oluşabilecek duygular: mutluluk,huzur,güven,sevinç,heyecan vs.

ÖR: Annenin seni öpmesi, çok sevdiğin bir arkadaşını görüp sarılman, öğretmeninin aferin deyip başını okşaması gibi.

 

2-KÖTÜ DOKUNUŞ: Tanıdığın ya da tanımadığın kişi veya kişiler tarafından rahatsız edici dokunuşlardır. Olumsuz duygular barındırır. İstemediğimiz halde ve izin alınmadığı halde vücudumuza dokunulmasıdır.

ÖR: Kavga etmek,vurmak,itmek,saç çekmek ve özel bölgelerimize dokunulmasıdır.

Özel Bölgelerimiz Nelerdir? ‘Mayo giydiğimizde mayonun kapattığı kısımlarımız-görünmeyen bölgelerimiz.) Bu kısmı bir bebek üzerinde anlatırsanız somutlaştrıma yapmış olursunuz ve bilginin kalıcılığı artar.

*Ağız   *Göğsümüz   *Bacak aramız   *Kalçamız

 

KÖTÜ DOKUNUŞLARDA NE YAPMANIZ GEREK?

*BAĞIR. (Hatta yüksek ses ile bağırmasını isteyin)

*ÇEVREDEN YARDIM İSTE.

*SAKIN SIR SAKLAMA.(Bu madde de örnekler ile sır kelimesini açıklamanız gerekir.Ör: Birisi sana kötü dokundu ama bunun aramızda sır olarak kalacağını söyledi böyle bir durumda ne yapman gerekir? Sana hediye verdiğini ve bunun sır olarak kalmasını, kimseye söylememen gerektiğini söyledi ne yaparsın?)

*SENİ KORKUTUP TEHDİT EDEBİLİRLER İNANMA.

*OKULDA OLDUYSA SINIF ÖĞRETMENİNE YA DA REHBER ÖĞRETMENİNE ANLAT.

*MUTLAKA AİLENDEN BİRİNE VEYA GÜVENDİĞİN BİR YETİŞKİNE ANLAT.(Bu maddede güvenin ne olduğunu, ailesinde kimlere güvendiğini de konuşmalısınız.)

Çocuklarınıza yukarıdaki şekilde detaya çok fazla inmeden ev ortamında bilgi verebilirsiniz. Dikkat etmeniz konu bu eğitimi sürekli olarak değil de sene de bir defa vermeniz yeterli olacaktır. Aynı zamanda da  kısa kısa sohbetler içerisinde dile getirebilirsiniz.

 

GÜLSÜM BİLİCİ

PSİKOLOJİK DANIŞMAN & AİLE DANIŞMANI

Şubat 8, 2022

 

Kaygı, psikolojide insanın yaşadığı bir ruhsal durumu ifade eder. Genel anlamıyla kaygı herhangi bir tehlikenin korkusunun yansıması olarak insanda ortaya çıkan tedirginlik ya da akıl dışı korku durumu olarak da tanımlanabilir. Daha ayrıntılı tanımlamak gerekirse stres yaratan durumların oluşturduğu üzüntü, algılama ve gerginlik gibi hoş olmayan duygusal ve gözlenebilir tepkilerdir.

Kaygı bozuklukları günümüzde en çok rastlanan psikolojik rahatsızlıklardan biri olarak kabul edilir.  Günlük kullanımda korkulan, kaçınılan, sizi ele geçiren bir durum olarak kabul görüldüğü söylenebilir.  Kaygı çoğu zaman korku ile karıştırılabiliyor fakat birbiri ile farklı şeylerdir. Şöyle ki kaygı nesnesi olmadan, soyut şeylerden ötürü verilen tepkilerdir. Korku ise insan ya da bir olay olsun nesnesi bellidir.

Tehlikelere karşı kaygılanmak ve korkmak doğal bir tepkidir. Kaygı, günlük hayatta kişi için koruyucu bir işlev ve zorlayıcı yaşam olayları karşısında önlem alınmasını sağlarken, herhangi bir tetikleyici, yani kaygı nesnesi olmadığı durumda aynı sistem devreye girdiğinde kişi için yaşamını olumsuz yönde etkileyen bir hal almaya başladığını görüyoruz. Bu durum kişinin pek çok alanda sorun yaşamasına, hayatının zorlaşıp kısıtlanmasına neden olur.

Psikolojik dayanıklılık; yaşam olayları karşısında verilen tepki olarak kaygı belirtilerinin, kişilerde çeşitlilik göstermesiyle ve farklı şiddetle görülmesiyle ilişkilendirilebilecek değişkenlerden biri olan psikolojik dayanıklılık, kişinin zorlu yaşam olaylarına uyum sağlama ve bunlarla baş edebilme sürecidir.

Peki kaygı ile nasıl başa çıkabiliriz;

  • Yaşanan olumsuzlukları kabullenme, olumlu açıdan bakmaya çalışmak baş etme türünün en önemli yaklaşımıdır.

 

  • Problem odaklı baş etme olarak kişinin sorunu çözebileceğine inanması ve kaygı verici uyaranla bilinçli ve mantıklı bir şekilde müdahalede bulunmaya çalışması önemlidir.

 

  • Kişinin çevreyle etkin teması arttıkça, kendini daha olumlu algıladığı, kendine güveni ve geleceğe karşı umudunun arttığı, kişilerarası etkileşimdeki artışla ilişkili olarak sosyal becerilerinin iyileştiği görülür.

 

  • Bireyde kaygı yaratan durumlara karşı direnme ve bilişsel, duygusal ve davranışsal olarak dayanma, problemleri çözmek için çözüm yolları arama sürecidir. Başa çıkma yolunun, kişinin duygu durumunda ve ruhsal bozukluğun ortaya çıkmasında etkili olduğu görülmektedir.

 

 

Başa çıkma, kişinin içinde bulunduğu durumu psikolojik rahatsızlık boyutuna geçirmeden atlatması ya da psikolojik rahatsızlığa sahip kişinin bu durumu yoğun belirtiler yaşamadan iyileşme yolları araması açısından önemlidir.

                                                                                                                             

 Pelin ÇEÇEN

Psikolog

                                                                                                                              

Şubat 7, 2022

Kötümserlik mi iyimserlik midir bizde baskın olan ne dersiniz? Kendimizi bir yoklayalım,
çevremiz tarafından nasıl adledilebiliriz? Bizim için o Nilgün var ya Nilgün çok iyimserdir mi
diyorlar yoksa o yok mu o kötümserdir o mu? Siz dönüp bir bakın aynanıza, orada nasıl bir
tablo var? Size aynanız gülümsüyor mu yoksa yorgunluktan kızıyor mu? Belki de başka başka
duyguları sezeceksiniz aynanızda. Hadi dönüp hep beraber bir aynamıza bakalım.
İyimserlik ve kötümserlik gece ile gündüz gibi birbirlerine zıtlıklar olarak benzerler. Peki biz
günün gece kısmını mı yoksa gündüzleyini mi sevebiliyoruz? Ruhumuz karanlıkta mı yoksa
aydınlıklar gözümüzü mü alıyor? Belki de dünyadaki en kötümser kişinin bilgisayarından
çıkan kelimeleri okuyorsunuz şu an, kim bilir? Belki iyimserliği 7 cihana hüküm salmış bir
psikoterapistin elinden çıkan yazıları okuyamıyor olabilirsiniz, olsun canınız sağ olsun. Ben
iyimser olmayan bir terapist olarak bunları aktarabiliyorum ancak, sürç-ü lisan etti isem
affola.
Esenlikler diliyorum

 

NİLGÜN KURTGÜN

Psikolojik Danışman

Şubat 7, 2022

Merhabalar değerli okurlar. Bu ayki yazımızda disleksinin eğitimleri var mı, dislektik bireylere ne gibi
eğitimler verilir, verilen eğitimler gerçekten etkili midir ve eğitimlere ulaşmak kolay mıdır sorularını
sizler için cevaplayacağım.
En çok aldığım sorulardan bir tanesi ile yazımıza başlayalım. Disleksi hangi yaşlarda tespit edilir?
Disleksinin ilk tespiti okul öncesi dönemde yapılmaktadır. Okul Öncesi Disleksi testi (odist) ile tespit
edilebilmektedir. Bu dönem çocuklarının dislektik olup olmadıklarını tespit ettikten sonra disleksi ile
karşı karşıyaysak eğer çocuklarımızı uzman ellerle hazırlanmış okul öncesi disleksi müdahale
programlarına alırız. Çalışma süreleri çocukların gelişim seviyelerine ve ailelerin işbirlikçi
yaklaşımlarına göre değişiklik gösterebilmektedir. Erken dönemde verilen bu eğitimler ile çocuk okul
dönemini sorunsuz olarak geçirebilir ve hayatına daha sorunsuz olarak devam edebilir. Bu dönemde
tespit edilemeyen ilkokul ortaokul döneminde tespit edilen çocuklar için çok mu geç kaldık peki ?
İlkokulun ilk dönemlerinde çocuklar zorluklar yaşasalar da disleksi müdahale programları (dmp) ile
okul hayatlarında başarıyı yakalayabilirler. Aslında işin özü çocukların yaş ve gelişim seviyelerine
uygun zamanda uygun eğitimin verilmesidir. Peki verilen eğitimler ne kadar etkili ? Disleksi müdahale
programları disleksi konusunda yapılan yoğun araştırmalar sonucunda bilim insanlarımız tarafından
araştırılıp geliştirilmiş ve oluşturulmuş programlardır. Hazırlanan bu programlar disleksi eğitimi almış
uzmanlar eşliğinde çocuklara uygulanmaktadır. Bu süreçte ailenin işbirliği içinde olması görev ve
sorumluluklarını yerine getirmesi sürecin normal ve sorunsuz seyretmesini sağlarken ailenin katılım
sağlamadığı durumlarda daha yavaş ilerlemeler görülebilmektedir. Disleksi ile ilgili destekler için
sitemizden bilgi alabilirsiniz.

 

Uzman Özel Eğitim Öğretmeni

Şubat 7, 2022
Şubat 7, 2022

 

Her birimizin sahip olduğu birtakım değer yargıları; kendisi, diğerleri ve dünya ile ilgili olumlu ya da olumsuz kuralları, varsayımları, inançları vardır. Bunların büyük kısmı erken çocukluk yıllarında ebeveynlerin/bakım verenlerin tutumlarıyla, diğerleri de zaman içerisinde deneyimler sonucu kazanılır. Köpekten korkan bir ebeveynin çocuğunu köpeğe yaklaştırmaması ile çocuğun her zaman köpeklerden uzak durması ya da bir çocuğun kalorifere dokunduğunda elinin yanması ve bu hareketi tekrarlamaması öğrenme ile oluşan davranışlardır. Benzer şekilde “Dünya güvenilir/tehlikeli bir yerdir, İnsanlar çıkarcıdır/dürüsttür, Kimseye hayır demezsem herkes beni sever/ Yetersizim/ Başarılıyım” gibi varsayımlar da yaşantılardan çıkarılan sonuçlarla farkında olmaksızın oluşturulur. Gün içerisinde de bu inançlarla bağlantılı olarak aklımıza binlerce olumlu veya olumsuz düşünce gelir. Bunlar; duygularımızla birlikte karar alma süreçlerimiz, attığımız adımlar, olayları algılama şeklimiz ve verdiğimiz tepkiler; kısacası tüm davranışlarımız üzerinde belirleyici rol oynar.

Bu düşünce ve inançlar, bizi temkinli olmaya iterek bazı negatif durumlardan koruyabilir. Ancak kimi zaman da hayatımızı zorlaştıra bilen, işlevsel olmayan, bize fayda sağlamayan bilişler olarak tanımlanırlar. Fakat çoğunlukla bu fonksiyonel olmayan düşünce ve inançların farkında olmayız ve yine farkına varmadan doğruluklarını kabul ederiz. Uzmanlar tarafından farklı teknikler ve ölçekler yardımıyla saptanabilen bu bilişlerin varlığı sebebiyle kişisel yaşamımız, sosyal hayatımız, kişiler arası ilişkilerimiz, etkileşimlerimiz zedelenmeye başladığında; sorunlar çözümsüz kalıp içinden çıkamadığımız bir hal aldığında çeşitli semptomlar ortaya çıkabilmektedir. Örneğin bir kişinin okulda ya da herhangi bir işte üst üste yaşadığı başarısızlıklar, çocukluktan beri süregelen olumsuz inançlarını pekiştirerek zaman içerisinde onu öğrenilmiş çaresizliğe itebilmekte, bir şeyler için çabalamayı bırakmasına neden olabilmektedir. Bu da kişide depresif eğilimler gelişmesine yol açabilmektedir. Topluluk içerisinde insanların kendisiyle alay edeceğini düşünen birisi, kalabalık ortamlarda bulunmaktan kaçınabilir. Bu kaçınma en nihayetinde sosyal fobiye dönüşebilir. Ailesinin /arkadaşlarının kendisini anlamadığını ya da sevmediğini düşünen, onların her hareketini kendisine yönelik olumsuzluk olarak yorumlayan biri; zamanla onlardan tamamen uzaklaşabilir ve kendisini dış dünyadan soyutlayabilir. Yani aslında Epicetus’un söylediği gibi “Bizi olaylar değil, olaylara ilişkin düşüncelerimiz etkiler.” Başımıza gelenleri değerlendirme biçimimiz, davranışlarımızı belirlemektedir. Bu etkinin düzeyinin artması, psikopatolojilere sebep olabilir. Meydana gelebilecek daha büyük problemlerin önüne geçmek için düşüncelerin zararsız olduğunun farkında olarak zihnimizden akıp gitmesine izin vermek ve onları bastırmaya çalışmamak önemlidir. Öyle ki, takıntıları olan kişilerde gözlemlenen kompulsiyonlar, diğer durumlarda görülen kaçınma davranışları çoğunlukla bu bastırma ve kontrol çabasının ürünüdür.

 

Psikolog

Şubat 7, 2022

Dünya üzerinde yaklaşık olarak 50 milyonun üzerinde uyarıcı-uyuşturucu psiko-aktif madde kullanım bozukluğuna sahip bireyler bulunmaktadır. Bu kullanım bozukluğuna sahip 25 yaş üzeri bireylerin %12 ila %15’inin şahsına, eşyalara ve çevresindeki bireylere zarar verebilecek derecede alkol veya madde kullandığı belirlenmiştir. Alkol ve uyuşturucu madde kullanımı genellikle her alanda etkisini göstermektedir. Tüm ülkelerde madde ve alkol kullanım bozukluğu görülmekte ve hiçbir ülke bu halk sağlığı sorununun dışında kalamamaktadır (ILO, 2018).

  1. yüzyılın son zamanları olan 1997 yılında, Birleşmiş Milletler Uyusturucu Denetimi Programı”nın oluşturduğu “Dünya Uyuşturucu Raporu”ndan (The World Drug Report) ulaşılan bulgulara göre, sadece bir yıl içerisindeki madde kullanım bozukluğuna sahip kişiler ya da bir kez olsun madde kullananların sayıları şöyledir; eroin 8 milyon, kokain 13 milyon, esrar 141 milyon, amfetaminler 30 milyondur. Dünya Uyuşturucu Raporuna göre, özellikle son zamanlarda dünya üzerinde kaçak yollarla yapılan uyuşturucu madde miktarında yükselme meydana gelmiş, piyasadaki hareketlilikten ve madde miktarının artmasından dolayı arz talep dengesi değişmiştir. Dolayısıyla madde fiyatlarının da düştüğü gözlenmiştir. Son 10 yılda dünyada yapılan toplam ticaretin %10′ unu yasa dışı satılan maddeler oluşturmuş, bu tip uyarıcı maddelerin ticareti otomotiv ve demir-çelik ticaretinin hemen arkasında yer almıştır(Köknel, 1983, s. 43).

Özgürlükler ülkesi olarak bilinen Avrupa ülkesi Hollanda’da esrar ticareti serbestleştirilmiştir. Hollanda bu yasallaşma akımının başını çekerek esrarı yasal olmayan madde kapsamından çıkarmış ancak kullanıcının yalnızca kendi kullanabileceği miktarlarda üzerinde esrar taşımasına izin vermiştir. Böyle yaparak esrarın yasal bir madde kapsamına girmesini önlemiştir. Böylece yan yasallaştırma yolu ile bir tür deneme-yanılma sürecine girmiş bulunmaktadır. Bu uygulamadan sonra yapılan bir araştırmada esrar kullanımının serbest bırakılmasının kullanım oranlarında herhangi bir değişikliğe sebep olmadığı gözlenmiştir (Sayım, 2000). Fransa’da son yıllarda alkol tüketiminin hızla artması sonucunda halkı bilinçlendirmeye ve farkındalık oluşturmaya yönelik bir çalışma neticesinde, alkol tüketimi ve sorunları geçmişteki yıllara göre azalmıştır (Kasatura, 1998).

Türkiye ise jeopolitik konumu nedeniyle uyuşturucu ticaretinin ortasında bulunmaktadır. Bilhassa 1980’lerden sonra gittikçe artış gösteren silah-eroin değişimi ile birlikte psiko-aktif maddelerin Türkiye’de de kullanılmaya başlandığı gözlemlenmiştir. Bugüne kadar yapılmış herhangi bir çalışma bulunmamasına rağmen, ülkemizde 100 bin civarında madde bağımlısı birey olduğu tahmin edilmektedir (Kalyoncu, 1996, s. 26). Ülkemizde farklı zamanlarda farklı yerlerde araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalar sonucunda uyuşturucu kullanım bozukluğuna dair ortalama bir sayı elde edilmektedir. 1991 yılında İstanbul’da sadece dört okulla ve 1500 lise öğrencisi ile gerçekleştirilen anket çalışmasında yaşam süresince en az bir kez kullanım yüzdesi sigara ve alkol dışında herhangi bir madde için %2.6, sigara için %15.7, alkol için %27.6, esrar için ise %7 olarak bulunmuştur (Sabuncuoğlu, 1995).

Antalya kent merkezinde lise son sınıf öğrencilerini kapsayan bir anket çalışmasında son bir yıl içindeki kullanım oranlarına bakıldığında diğer çalışmalardan farklı bir sonuca ulaşılmamaktadır.

Yapılan başka bir araştırma ise 2001 yılında Türkiye’de farklı coğrafi bölgelerden seçilen 9 ilde ilköğretim ve ortaöğretim gençleri arasında yapılmış bir anket araştırmasıdır. Toplam 24,000 kişiye anket uygulanmıştır. Anket araştırmasında sigara bağımlısı öğrencilerin yaygınlığı oldukça yüksektir. Özellikle 6, 7 ve 8. sınıf öğrencileri arasında sigara kullanım yaygınlığı %50’den fazladır. Gençler arasında alkol (%45) kullanımı da sigara kullanımı gibi benzer değerleri oluşturmaktadır (Gökler & Koçak, 2008, s. 96). Alkol kullanımı ile birlikte diğer maddelerin kullanımının en yaygın görüldüğü illerin, ortaöğretimde İzmir (%64,7), ilköğretimde Eskişehir (%14.6) olması dikkat çekicidir. Bir bütün olarak değerlendirdiğimizde sigara ve alkolden sonra en sık kullanılan maddeler uçucu maddelerdir. Bu, ortaöğretim öğrencilerinde %5.1, ilköğretim öğrencilerinde %3.2 olarak bulunmuştur. Kullanım sıklığı en düşük olan maddelerin ise eroin (%2.5), ecstasy (%2.5) ve kokain (%2.4) olduğu saptanmıştır. Diğer yandan gençler arasında uyuşturucu hapların (%2.8) kullanımı düşük oranda bulunmuştur fakat doktorun reçete etmesinin dışında sakinleştirici hapların (%5.2) kullanımı ise uçucu maddeler kadar yaygındır (Ögel & Liman, 2003) .

Uyarıcı madde bağımlılığında en riskli yaş aralığı 12-17’dir. 17-25 yaş aralığında ise bağımlı kişi sayısı artmaktadır. Madde bağımlısı olan gençlerin % 68’i ise 18 yaşın, % 32’si 20 yaşın altındadır (Gökler & Koçak, 2008). Bütün  bu verilerin dışında dünya ve Türkiye özeli incelendiğinde her geçen yıl alkol ve madde kullanımının artığı görülüyor. Bunun en büyük nedeni olarak ise alkol ve maddeye ulaşılabilirliğin daha da kolay hale gelmesi gösterilebilir. Ayriyeten sosyal medya kullanımının yaygınlaşması ile özendirici faaliyetlerin artması bir risk unsuru olarak önümüze çıkmaktadır. Özellikle 12-21 yaş arası grup bu tehlikeye karşı büyük önem arz etmektedir.

 

Kaynakça

Gökler, R., & Koçak, R. (2008). Uyuşturucu ve Madde Bağımlılığı. Sosyal Bilimler Araştırmaları Dergisi, 89-104.

ILO. (2018, Mart 19). İnternational Labour Organization: https://www.ilo.org/global/lang–en/index.htm adresinden alınmıştır

Kalyoncu, A. (1996). Uyuşturucu Kullanımı ve Tedavi Sorunları. Bilim Teknik Dergisi, 13-32.

Kasatura, İ. (1998). Gençlik ve Bağımlılık. İstanbul: Evrim Yayınları.

Köknel, Ö. (1983). Alkolden Eroine Kişilikten Kaçış. İstanbul: Altın Kitapları.

Ögel, K., & Liman, A. (2003). Gençlerde Madde Kullanım Yaygınlığı ve Özelliklerinin Değerlendirilmesi 2001 Araştırma Sonuçları. Yeniden Sağlık ve Eğitim Derneği Yayınları, İstanbul.

Sabuncuoğlu, B. (1995). Uyuşturucu Bağımlılığı. Ankara: Milli Eğitim Yayınları.

Sayım, A. (2000). Lise Öğrencilerini Bilgilendirmenin Madde Konusundaki Görüşlerine Etkisinin İncelenmesi. İ. Ü. Adli Tıp Enstitüsü Yayınlamamış Yüksek Lisans Tezi. İstanbul.

 

 

Fatmanur Liva ÇETİN

Psikolog

Şubat 7, 2022

 

Dayanıklılık ; olumsuz durumlara karşı hazır olma ,stres ve travmayla başa çıkabilme, zor ve yıpratıcı durumlara uyum sağlama ,yıkıcı tecrübelerden bir şeyler öğrenerek başa çıkma becerisidir. Psikolojik dayanıklılık kırılmadan bükülebilme ve durum geçtikten sonra eski haline dönebilme yani zor durumlardan sonra tekrar ayağa kalkabilme becerisidir. Bir başka deyişler ruhun bağışıklık sistemi ya da  koruyucu kalkanıdır.

Kişilik özelliklerinin yanı sıra psikolojik sağlamlık sonradan öğrenilebilir bir beceridir. Bu noktada en çok çevresel etkenlerin etkili olduğu görülmektedir. Duygusal olarak pozitif ,güvenilir , dengeli ve devamlı  ilişki kurabilen kişilerin (anne, baba ,aile üyeleri , öğretmen vs ) çocuğun hayatında olması psikolojik dayanıklılığını arttırmaktadır.

Tabi ki ebeveynler , çocuklarının hep mutlu olmasını isterler. Üzülmemelerini , hayal kırıklığı yaşamamalarını  arzu ederler  fakat  hayatta zorluklar ve hayal kırıklığı da vardır. Eğer çocuklarımızı büyütürken  hayal kırıklığı ve stresle  karşılaşmayacak şekilde korumacı tavır sergilersek gerçekçi bir dünyaya hazırlamamış oluruz. Zorlukların üstesinden gelebilme becerisi ileride ayakları üzerinde durabilme ve başarılı olabilmeleri açısından önemlidir. Çocuğun ihtiyaçlarını anlayan, etrafında olup biteni algılamasına ve içsel dengeyi bulmasına yardımcı olan ebeveynler uzun vade de çocuğun psikolojik olarak dayanıklı olmasına katkı sağlamış olurlar.

Çocuklarda psikolojik dayanıklılığın oluşması için ;

  • Güvende olduğunu hissetmesi
  • Başaracağına dair inanca sahip olması
  • Kendi sınırlarını ve yapabileceklerini bilerek doğru yönlendirmesi

Ebeveynlerin psikolojik olarak dayanıklı çocuklar yetiştirebilmesi için ;

  • Fiziksel ihtiyaçları kadar duygusal ihtiyaçlarını da karşılamak.
  • Aşırı korumacı olmamak ,üzülmesine ve ya başarısız olmasına da izin vermek. Bir şeyi ne kadar harika yaptığına değil, çabasına ve pes etmeden devam edebilmesine vurgu yapmak.
  • “Bu durumun senin için zor olduğunu biliyorum, yanındayım , bunun üstesinden gelebilirsin “

diyebilmek.

  • Çocuğun yaşadıklarını, anlattıklarını merakla dinlemek , nasıl hissettiğini anlamak, zor bir durum karşısında nasıl baş edeceği konusunda fikir vermek yerine onun çözüm yolları bulabilmesi için teşvik edebilmek.
  • En önemlisi şefkatli, sevgi dolu, çocuğun ihtiyaçlarını anlayan ve bunları karşılayan, tutarlı ve sınırları belirgin olan ebeveyne sahip çocuklar kendini gerçekleştiren,  mutlu bir çocuk ve ileride de yetişkin olurlar.

Böylelikle hayatta karşılaştığı problemlerle mücadele edebilmek, olumsuzluklar karışında iyimser bir tutum sergilemek ,kendine güvenerek başa çıkabilmek bireylerin çocukluktan ergenliğe, ergenlikten yetişkinliğe yaşam başarısı olan kişilere dönüşmesini sağlar . Ebeveynler olarak hayatın inişli çıkışlı olduğunu, stresli durumların var olduğunu kabul ederek, çocuklarında bu zorluklarla yüzleşmesi  ve baş ettiğinde güçlenerek büyümesine destek olabilmek çocuklarınıza  verebileceğiniz en büyük hediyedir…

 

Ayşenur TURANLI

Psikolog

Mayıs 17, 2021
Mayıs 17, 2021

Son günlerde sosyal medyada sık sık aldatma ve aldatma paylaşımlarına rastlıyoruz. Aldatma kavramının çok geniş bir anlamı vardır. Yalan söyleme, bilme ya da konuşmama, sözlerini yerine getirmeme, duygusal ilişki içinde oldukları kişi haricinde başkalarıyla duygusal ilişki içinde olma, birden fazla kişiyle flört etme, kendisinden başka biriyle cinsel yakınlık yaşama gibi durumlar birlikte aldatma tanımına dahil edilirler. Ancak genel olarak, zihnimizi meşgul eden sadakatsizlik durumu duygusal ve fiziksel aldatmacadır. Öyleyse neden bir kişi sevdiği birini başka biriyle aldatır? Bu konuda pek çok çalışma var. Bu çalışmaların nörobiyolojik çalışmaları, son yıllarda her iki cinsiyette de vazopressin ve oksitosin hormonlarını içermektedir.

Bu hormonlara da bağlılık ve sadakat hormonları gibi isimler verilir. Çalışmalar, bu hormonların normal ve üzeri seviyelerine sahip kişilerin tek eşli olarak yaşadığını ve düşük seviyeli kişilerin hile yapma eğiliminin arttığını göstermiştir. Özellikle erkeklerde yapılan beyin görüntüleme çalışmalarında, tek eşli ve çok eşli erkeklerde cinsel uyaranlara karşı beyinde (özellikle oksipital bölgede) aynı derecede uyarılma meydana gelirken, romantik uyaranlara verilen tepkilerde farklılık gözlenmiştir. Tek eşli erkeklerin beyinlerinin romantik uyaranlara daha fazla tepki verdiği gösterilmiştir. Hormon testleri ile ilişkinizin geleceği hakkında fikir edinebilirsiniz. Ama bu tamamen doğru bir tahmin olacak mı? Tabii ki değil. Aksi takdirde bu analizler bir ilişki haritası olabilir. İlişkilerde aldatmanın doğasını sadece hormonlar ve beyin yasaklamaz.

İlişkinin öncesi, başlangıcı ve seyri bu sürecin parçalarıdır. Kişinin çocukluğundan beri yaşadığı deneyimler, yaşamları ve gelecekteki tüm ilişkiler hakkındaki bilgileri psikolojik olarak etkileyecektir. Geçmişte ailesinde aldatmaya tanık olan bir kişinin büyüdüğünde kendi ilişkilerinde iyi ilerlemesi kolay olmayacaktır.

Daha önce aldatılma travması yaşamış olan kişilerde bir sonraki ilişkilerinde şüpheci bir tavır olması muhtemeldir. Aldatma insan doğası mı? Yoksa bizi bu doğaya iten, aldatılma korkusu mu? Varoluşumuz bizi yalnız olmamak ve ilişkiler içinde yaşamak için bağlanabilmenin doğasına yönlendirir. Öyleyse neden bazen davranmak isteyen bir organizma başka türlü davranarak bir aldatma eylemine girişir? Terk edilme bağlanma korkusunu getirir; bağlanma korkusu kaybetme korkusunu doğurur; Kaybetme korkusuyla yüzleşmek istemeyenler bağlanmayı reddederler ve sonuç olarak bağlanma gerçekleşmeden önce bu ilişkinin sonucunu psikolojik olarak koparmaya çalışırlar. Böylece aldatma eylemi sona erer.

Bu açıdan baktığımızda, aldatma eylemi o an için başka bir eylem değildir. Aldatma, insan doğasına özgü değildir. Aldatmanın zaten kuralları vardır ve bir doğası vardır. Bu doğada geçmişinde yaşadığı bağlantılar vardır. Aldatma fikri tam da gerçekleşeceği zaman ortaya çıkar. Eylemi çok daha sonra gerçekleşebilir. Dediğim gibi aldatma o ana özgü bir durumdur, aslında manevi olarak uzun zaman önce olmuştur.

İn yazılım web site tasarımı seo paketleri
Karşıyaka Psikolog manisa psikolog Salihli Psikolog Bodrum Wolf Yetkili Servisi