Hi, How Can We Help You?

Category Archives: Psikoloji

Temmuz 20, 2023

ROMANTİK İLİŞKİLERDE EN ÇOK HANGİ TARAF ETKİLENİYOR?

Merhabalar!

Bu ay romantik ilişkiler bittiğinde en çok hangi cinsiyet etkileniyor ona bakacağız. Bizler sosyal varlıklarız. Bu nedenle  en temel ihtiyacımız sevilmek ve bir gruba ait olmaktır. Duygular insanı insan yapan şeylerin başında gelir. Bu duyguların en tutkulusu ise aşktır. Aşk üzerine sayısız kitap, film, müzik gibi eserler yapılmıştır. Sevdiğimiz insanı görünce kalbiniz çok fazla çarpmaya, eliniz ayağınız birbirine dolanmaya başlar. Ancak her süreç gibi aşkında evreleri vardır. Aşık olmak bireyde hormonsal değişiklilere sebep olur. Aşkın ilk evresinin ‘ben aşık oldum’ denilen evre, ikinci evrenin ‘tutkulu bir aşkın yaşandığı dönem’ ve üçüncü evrenin de ‘arkadaşça aşk dönemi’dir. Bu evrelerden bir önceki sayılarda bahsetmiştik. Bazı ilişkiler aşk evrelerini tamamlayamaz ve ayrılıkla sonuçlanır. Bu ayrılık her iki tarafı da farklı etkilemektedir.

Bu konuda Kanada’da yürütülen bir çalışmada, ayrılık durumunda deneyimlenen duyguların yoğunluğunda cinsiyetler arası farklılıklar gözlemlemiştir. Araştırmanın amacı, ayrılıklardan sonra iki cinsiyet üzerindeki etkilerin gözlemlenmesidir. 1000’den fazla kadın ve erkek katılımcıyla çalışılmıştır. Araştırma sonucunda, ilişkiden çıkan erkeklerin kadınlara göre kaygı, depresyon ve intihar geliştirme riskinin daha yüksek olduğunu gözlemlenmiştir. Erkekler kadınlardan daha fazla ayrılık acısı çekiyor ve ayrılık deneyiminin olumsuz etkilerini kadınlara göre çok daha uzun sürede atlatabiliyorlar. Araştırmacılara göre, erkeklerin ayrılık deneyiminden duygusal olarak daha fazla etkilenmelerinin nedeni ayrılık sonrasında kişiliklerinin ve öz-saygılarının zedelendiğini düşünmeleri olmuştur.

Toplumdaki genel kanı kadınların ayrılık deneyimi karşısında duygusal olarak daha hassas ve kırılgan olduğu yönündeyken, yapılan çalışma aslında erkek bireylerin ayrılık deneyimi karşısında daha kırılgan ve hassas olduklarını gösteriyor bize. Evlilik sonrası boşanmalarda, ayrılığın erkeklerde intihar riski dört katına çıkardığı görülmüştür. Ayrıca deneyde bulunan erkeklerin ilişkilerinde bir çatışmayla karşılaştıklarında sorunları küçümseme eğilimindeydiler ve bu da ilişkinin daha da kırılmasına neden oluyordu. Evli erkeklerin, bekar erkeklere göre daha iyi zihinsel sağlığa sahip olduğu görülmüştür. Evli erkeklerin ruhsal açıdan daha iyi olmanın sebebi arasında; daha az yalnızlık, daha düşük alkol ve madde kullanımı, depresyon ve intihara karşı artan korumadır.

Özetle, birçok erkeğin yakın partner ilişkileri içinde ilgilenilmeyi beklediğini ve ayrılık yaşandığında ise erkeklik onurunun kaybolmasına yol açarak akıl hastalığında bozulma ve intihar riskinin artması kadınlara oranla daha fazladır.

 

Psikolog Hazal Sansür

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Temmuz 18, 2023
Temmuz 18, 2023

KÜBLER- ROSS & YASIN EVRELERİ

Ölüm hakkında daha rahat konuşulması gerektiğini düşünen İsviçreli- Amerikalı psikiyatrist
Elisabeth Kübler- Ross uluslararası alanda çok satan kitabı Ölüm ve Ölmek Üzerine’ de (On
Death and Dying), beş aşamalı bir model olan “Keder Teorisi”ni ilk kez tartışmış ve bu model
“Kübler- Ross Modeli” olarak kabul görmüştür.
Kübler- Ross farklı hastalıkları olan ve hastalıklarının son evresinde olan 200 hasta ile yaptığı
görüşmelerin sonucunda yaklaşan ölüme ortak tepkiler verdiklerini bulmuş ve bu
görüşmelerin sonucunda ölümün kabulüne ilişkin beş evre belirlemiştir. Bu evreler kısaca
şöyle açıklanabilir:

1) İnkâr

Ölümün yaklaşmakta olduğuna direnerek tanıyı reddetme aşamasıdır. Birey doktorun tanı
koyarken hata yaptığını düşünerek başka bir doktor arayışına girer.

2) Öfke

Birey bu evrede durumun gerçekliğini kabul eder ancak çevresindeki sağlıklı insanlara
kızgındır. Aynı zamanda doktorların iyileşme sürecinde etkisiz kaldıklarını düşünür.

3) Pazarlık

Bireyin umutsuzca zaman kazanmaya çalıştığı evredir. Eğer ölmeyip sağlıklı bir şekilde
hayatta kalırsa denemeler yapacağı konusunda doktorla, aile üyeleriyle, din adamlarıyla
pazarlık yapar. (Örneğin, Tanrı onu kurtarır ve iyileşirlerse hayatını dine adamaya karar
vermek.)

4) Depresyon

Pazarlığın işe yaramayacağını ve zamanının azaldığını hissetmeye başlayan birey, yaşamının
gerçekten sona erdiğini fark etmesiyle depresyon aşamasına geçer. Bu aşamada kendini ölüme
hazırlamaya çalışır.

5) Kabul

Bireyin yaklaşan ölümünü kabul ettiği aşamadır. Kabul aşamasındaki birey genellikle
duygusuz gözüküp iletişimsiz kalmayı tercih eder. Kendisiyle barıştığı imajını çizmeye
çalışır.
Ölümcül hastalıklarının son evresindeki insanlar gözlemlendiğinde hepsinde Kübler- Ross’un
belirlemiş olduğu evrelerin gelişmeyebileceği ve diğer koşullar altında ölümle karşılaşan
insanların bu aşamaları sırasıyla ve tam olarak deneyimleyemeyebileceği unutulmamalıdır.
Hastalıklarının son evresindeki hastalar bile aşamalar arasında ileri geri hareket edebilir.
Belki de bazıları ölümü dört gözle bekleyebilir. Tüm bunlara ek olarak kültürel farklılıkların
ölümü değerlendirme ve kabullenmede son derece önemli olduğu da unutulmamalıdır.

 

Psikolojik Danışman Gözdenur Tetik

Temmuz 12, 2023

PARAFİLİ BOZUKLUKLARI

Amerikan Psikiyatri Birliği’ne göre insanlar cinsel heyecan ve uyarılma için sıklıkla parafilik
fanteziler kullanmaktadırlar.
Parafililer; olağan dışı nesneler, aktiviteler ya da durumları içeren tekrarlayıcı, yoğun cinsel
dürtüler, fanteziler ya da davranışlarla karakterize edilir. Klinik açıdan parafililerin bireyin iş,
sosyal alan ve diğer önemli alanlarındaki işlevselliğinde ciddi bir düşüşe neden olduğu
izlenmiştir.
Parafili bozuklukları; gözetlemecilik bozukluğu, göstermecilik bozukluğu, sürtünmecilik
bozukluğu, cinsel özezerlik (mazoşizm) bozukluğu, cinsel elezerlik (sadizm) bozukluğu,
pedofili bozukluğu, fetişizm bozukluğu, karşıgiyim bozukluğu, tanımlanmış diğer bir cinsel
sapkınlık (parafili) bozukluğu, tanımlanmamış cinsel sapkınlık (parafili) bozukluğu olarak
listelenmiştir.

Cinsel Özezerlik (Mazoşizm) & Cinsel Elezerlik (Sadizm) Bozukluğu

Sadizm ve mazoşizm belirtileri erken yetişkinliğin başladığı dönemlerde ortaya çıkar. Her ikisi
de hem gey hem heteroseksüel ilişkilerde görülmekle birlikte dünya genelinde erkeklerin
kadınlara nazaran daha çok dile getirebildiği sonucuna varılmıştır.
Pek çok sadist ve mazoşistin geleneksel hayatlar yaşadığına, gelir ve eğitim düzeylerinin
ortalamanın üzerinde olduğuna yönelik bulgular vardır. Buna ek olarak sadizm tanısına
genellikle alkol kötüye kullanım tanısının da eşlik ettiği görülmüştür.
Cinsel Özezerlik (Mazoşizm) Bozukluğu ve Tanı Kriterleri
Acıya ya da aşağılanmaya maruz kalarak cinsel açıdan tatmin olmak için duyulan yoğun ve
tekrarlayan istek olarak tanımlanır.
• En az 6 aydır devam eden, aşağılanmayı, dövülmeyi, bağlanmayı ya da acı çekmeyi
içeren, tekrarlayıcı ve yoğun cinsel uyarıcı fantezi, dürtü ya da davranışlardır.
• Bireyin yaşamında belirgin bir sıkıntıya ya da işlevsel bozulmaya yol açar.
Cinsel Elezerlik (Sadizm) Bozukluğu ve Tanı Kriterleri
Acı ya da psikolojik acı çektirme kaynaklı olan, cinsel açıdan tatmin olmak için duyulan yoğun
ve tekrarlayan istek olarak tanımlanır.
• En az 6 aydır devam eden, başka bir kişiyi zorlamanın, fiziksel ya da psikolojik acı
çektirmenin de dâhil olduğu, tekrarlayıcı ve yoğun cinsel uyanıcı fantezi, dürtü ve
davranışlardır.
• Klinik olarak, önemli derecede bir sıkıntıya ya da işlevsel bozulmaya yol açar ya da
birey rızası olmayan bir kişiye karşı bu dürtülerle hareket eder.

Psikolojik Danışman Gözdenur Tetik

Temmuz 12, 2023

Amerikan Psikiyatri Birliği’ne göre insanlar cinsel heyecan ve uyarılma için sıklıkla parafilik
fanteziler kullanmaktadırlar.

Parafililer; olağan dışı nesneler, aktiviteler ya da durumları içeren tekrarlayıcı, yoğun cinsel
dürtüler, fanteziler ya da davranışlarla karakterize edilir. Klinik açıdan parafililerin bireyin iş,
sosyal alan ve diğer önemli alanlarındaki işlevselliğinde ciddi bir düşüşe neden olduğu
izlenmiştir.
Parafili bozuklukları; gözetlemecilik bozukluğu, göstermecilik bozukluğu, sürtünmecilik
bozukluğu, cinsel özezerlik (mazoşizm) bozukluğu, cinsel elezerlik (sadizm) bozukluğu,
pedofili bozukluğu, fetişizm bozukluğu, karşıgiyim bozukluğu, tanımlanmış diğer bir cinsel
sapkınlık (parafili) bozukluğu, tanımlanmamış cinsel sapkınlık (parafili) bozukluğu olarak
listelenmiştir.

Fetişizm Bozukluğu

Fetişizm bozukluğu, cinsel uyarılma için cansız bir objenin ya da vücudun genital olmayan
bir bölgesinin esas alınmasıdır. Bu bozukluğun görülmesinde çocukluk özel bir önem taşısa
da genellikle ergenlikte başlar.
Fetişizm Bozukluğu Tanı Kriterleri
• En az 6 aydır devam eden cansız obje ve vücudun genital olmayan bölümlerini içeren
tekrarlayıcı ve şiddetli cinsel uyarıcı fanteziler, dürtüler ve davranışlar.
• Bu düşlemler, cinsel itkiler ya da davranışlar klinik açıdan belirgin sıkıntıya ya da
toplumsal, işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte
düşmeye neden olur.
• Fetiş nesneleri karşı giyim nesneleri ya da cinsel organları dokunsal olarak uyarmak için
özel olarak tasarlanmış aygıtlarla (vibratör gibi) sınırlı değildir.

Yaygın Fetişizm Bozukluk Türleri

• Korse fetişizmi
• Ayak fetişizmi
• Tüy fetişizmi
• Eldiven fetişizmi
• Deri fetişizmi
• Hamilelik fetişizmi
• Çorap fetişizmi
• Göbek deliği fetişizm

Psikolojik Danışman Gözdenur Tetik
Temmuz 12, 2023
Temmuz 12, 2023

Psikosomatik ağrı nedir?

Zaman zaman hissedilen bel, sırt, baş ağrısı vb. gibi şikayetlerin bazıları tıbbi olarak bir
açıklamaya sahip iken bazılarının tıbbi olarak açıklanması mümkün olmaz. Ağrının fiziksel
olarak açıklanamamasının sebebi ise hissedilen ağrının aslında bireyin psikolojik
durumundan kaynaklanıyor olmasıdır.

Bu tür ağrılar “Psikosomatik Ağrı” olarak adlandırılır.
Hissedilen psikosomatik ağrılar, duygusal yoğunluk ve içinde bulunulan durumla ilişkilidir.
Beyin, yoğun duyguyla ortaya çıkan gerginlikle kortizol hormonu salınımını artırır. Artan
kortizol seviyesiyle bireyin bağışıklık düzeyi düşerek vücutta bazı ağrıların nüksetmesine
neden olur. Bu açıdan bireyin psikolojik durumundan kaynaklanan psikosomatik ağrıların
kaynağında genellikle stres faktörünün olduğunu söylemek mümkündür.
Psikosomatik ağrılara dair şikayetler yoğunlukla; göğüs ağrısı, çarpıntı, nefes alamama, mide
rahatsızlıkları, bulantı, baş ağrısı ve baş dönmesi şeklindedir. Psikosomatik şikayetlerin ana
başlıklarını şöyle sıralayabiliriz:

• Baş Ağrısı & Migren
• Boyun, Omuz & Sırt Ağrısı
• Karın & Bel Bölgesinde Ağrı
• Kol- Bacak Ağrısı & El- Ayak Karıncalanması

PSİKOSOMATİK AĞRILARIN BAZI TEDAVİ YÖNTEMLERİ

1- Bastırılan Duyguları Fark Etmek

Psikosomatik ağrıların nedenlerinden biri bastırılmış duygulardır. Kişinin akış içerisinde
biraz durup sakinleşmesi ve hangi duyguda olduğunu araştırması hem duygusal hem de
fiziksel iyileşmeye katkı sağlar.

2- Fark Edilen Duyguların İfade Edilmesi

Kişinin ifade edilmeyen duyguları da psikosomatik ağrılara neden olmaktadır. Hissedilen
duygunun (öfke, şaşkınlık, üzüntü, hayal kırıklığı…) sağlıklı ifadesi kişinin rahatlamasına ve
daha iyi hissetmesine yardımcı olur.

3- Yoga & Meditasyon

Anda kalmaya yardımcı olan yöntemlerden biri de yoga ve meditasyondur. Kişi bu sayede
kendisiyle kurduğu temas anlarını artırarak farkındalığını yükseltebilir.

4- Psikolojik Destek

Kişi ağrılarının çözümlenmesinde nerden başlayacağını bilemiyorsa ya da denemiş olduğu bazı
pratik yöntemler şikayetlerinin dinmesinde yardımcı olmuyor ise bir terapistle görüşmek
kişinin kendini anlaması ve ağrılarından kurtulmasında sağlıklı bir tercih olacaktır.

Psikolojik Danışman Gözdenur Tetik
Temmuz 3, 2023
Temmuz 3, 2023

 

Sosyal fobi nedir?

İnsanların sosyal etkileşimler sırasında aşırı endişe veya korku hissettikleri, halka açık yerlerde kendilerini rahatsız hissettikleri ve sosyal ortamlardan kaçınma eğiliminde oldukları psikolojik bir bozukluktur. Bir kişinin sosyal veya performans durumlarında sürekli endişe, korku veya utanç duyguları ile karakterizedir. Sosyal ortamlarda olumsuz değerlendirilme, eleştiri veya utanma korkusu, sosyal fobisi olan kişiler için en yaygın semptomdur. Topluluk önünde konuşma, topluluk içinde yemek yeme, diğer insanlarla etkileşim kurma veya performans sergileme gibi sosyal etkinlikler sırasında belirgin olabilir.

 

Belirtiler

Sosyal fobi genellikle erken yetişkinlik döneminde başlar ve zamanla kötüleşebilir. Sosyal fobi belirtileri, bireyler arasında farklılık gösterebilir ancak yaygın belirtiler şunlardır:

Yoğun kaygı ve korku: Sosyal fobi yaşayan kişiler, sosyal durumlarla karşılaştıklarında aşırı bir kaygı ve korku hissederler. Başkalarının dikkatini çekme, utanç yaşama ve eleştirilme endişesi bu durumların tetikleyicileri arasındadır.

Fizyolojik belirtiler: Kalp çarpıntısı, titreme, terleme, mide rahatsızlığı ve baş dönmesi gibi bedensel belirtiler sıkça görülür. Bu belirtiler, kişinin daha da endişelenmesine ve durumunun kötüleşmesine neden olabilir.

Kaçınma davranışları: Sosyal fobi, kişilerin sosyal etkileşimleri azaltma veya kaçınma eğilimi göstermelerine yol açar. Topluluk önünde konuşmaktan, sosyal etkinliklere katılmaktan veya başkalarıyla yakın temas kurmaktan kaçınmak bu davranışların bazılarıdır.

Olumsuz düşünceler ve inançlar: Sosyal fobi yaşayan bireyler kendilerini negatif bir şekilde değerlendirebilirler ve başkalarının olumsuz düşünceleri hakkında abartılı bir şekilde endişe duyabilirler. Bu da kişilerin özgüvenini ve kendine değerlerini olumsuz yönde etkiler.

 

 

 

Sosyal Fobinin Günlük Yaşamı Etkilemesi

Sosyal fobi, günlük yaşamı pek çok şekilde etkileyebilir. İş, okul, ilişkiler ve genel yaşam kalitesi gibi alanlarda önemli zorluklara neden olabilir.

İş Yaşamı: Sosyal fobisi olan bir kişi, iş yerinde topluluk önünde konuşma yapması gerektiğinde veya takım çalışması gerektiren projelerde yer aldığında endişe ve korku yaşayabilir. Bu durum, iş performansını olumsuz etkileyebilir ve terfi veya yeni fırsatlar elde etme şansını azaltabilir.

Eğitim: Sosyal fobisi olan öğrenciler, sınıf içinde sözlü sunumlar yapmak, sınıf tartışmalarına katılmak veya öğretmenleriyle iletişim kurmak gibi sosyal etkinliklerde zorluk yaşayabilirler. Bu, öğrenme deneyimini etkileyebilir ve öğrencinin akademik başarısını olumsuz yönde etkileyebilir.

İlişkiler: Sosyal fobi, romantik ilişkiler, arkadaşlık ilişkileri veya aile ilişkileri gibi kişisel ilişkilerde zorluklara yol açabilir. Sosyal etkinliklerde rahatsızlık hissetme veya toplum içinde utangaçlık duyma, kişinin yeni ilişkiler kurmasını veya mevcut ilişkileri sürdürmesini engelleyebilir.

Yaşam Kalitesi: Sosyal fobisi olan bireyler genellikle sosyal etkinliklerden kaçınma eğilimi gösterirler. Bu durum, sosyal izolasyon, yalnızlık hissi ve depresyon gibi sorunlara yol açabilir. Sosyal etkileşimlerden kaçınma, kişinin genel yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir ve mutluluğunu engelleyebilir.

 

Tedavi ve Yardım

Sosyal fobi tedavisinde birkaç farklı yöntem kullanılmaktadır. Bu yöntemler arasında bilişsel davranışçı terapi (BDT), ilaç tedavisi ve destek grupları yer almaktadır.

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT): BDT, sosyal fobinin en etkili tedavi yöntemlerinden biridir. Bu terapi, kişinin düşüncelerini, duygularını ve davranışlarını dönüştürerek sosyal kaygıyı azaltmayı hedefler. Terapist, kişinin olumsuz düşüncelerini tanımlamasına ve sorgulamasına yardımcı olur. Daha gerçekçi ve olumlu düşüncelerin geliştirilmesi sağlanır. Aynı zamanda terapi, kişinin korktuğu durumları adım adım deneyimlemesini ve korkularıyla yüzleşmesini teşvik eder.

İlaç Tedavisi: Sosyal fobinin şiddetli semptomları olan kişilerde ilaç tedavisi düşünülebilir. Genellikle seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSRI’lar) veya benzodiazepinler gibi ilaçlar kullanılır. SSRI’lar, beyindeki serotonin seviyelerini düzenleyerek kaygıyı azaltmaya yardımcı olur. Benzodiazepinler ise kısa süreli kullanım için etkili olabilir, ancak uzun süreli kullanımları bağımlılığa yol açabileceği için dikkatli bir şekilde kullanılmalıdır. İlaç tedavisi genellikle bir psikiyatrist tarafından yönetilir.

Destek Grupları: Sosyal fobiyle başa çıkmak için destek gruplarından faydalanmak da önemlidir. Bu gruplar, sosyal fobisi olan kişilerin bir araya gelerek deneyimlerini paylaşmalarını, destek almalarını ve birbirlerine moral vererek güçlenmelerini sağlar. Destek grupları, sosyal fobiye sahip olan kişiler arasında anlayış ve empati ortamı yaratır.

 

Ek olarak, sosyal fobi tedavisine ek olarak diğer destekleyici yöntemler de kullanılabilir. Bunlar arasında sosyal beceri eğitimi, stres yönetimi teknikleri, gevşeme egzersizleri ve mindfulness gibi yöntemler bulunur. Kişinin bireysel ihtiyaçlarına ve semptomlarının şiddetine bağlı olarak, tedavi planı bir uzman tarafından belirlenir ve kişiye özgü olarak uyarlanır. Unutulmaması gereken önemli bir nokta, sosyal fobi tedavisinin bireysel bir süreç olduğudur. Tedaviye erken başlamak, düzenli bir şekilde tedavi planına uymak ve profesyonel yardım almak tedavinin başarısını artırabilir.

 

Psk. Mehmet Şanoğlu

Temmuz 3, 2023

 Kendini gerçekleştiren kehanet;

düşünce ve inançlarımızın davranışlarımız üzerindeki etkisidir. Toplumumuzda 40 kere söylersen gerçek olur, öyle düşünme başına gelir, iyi düşün iyi olsun, kötüyü çağırma gibi günlük hayatta sık sık kullandığımız cümle kalıpları da aslında kendini gerçekleştiren kehanetin farklı bir tanımı olarak yapılabilir. Kendini gerçekleştiren kehanet; pgymalion etkisi dediğimiz beklenti etkisi ile doğrudan bağlantılıdır. Beklenti etkisi; çevremizin bize karşı olan ya da bizim kendimize karşı olan beklentilerimizin bizi yönetir hale gelmesidir. Bu bazen farkında olmadan ya da bilerek yaptığımız bir çeşit manipülasyondur. Örneğin; insanların sizi kandıracağını düşünüyorsunuz ve bunu bekliyorsunuz. Bu bir beklenti olduğundan sürekli kandırılma ihtimaline karşı tedbir almaya çalışırsınız. Karşı tarafın söylediklerine şüpheyle yaklaşmaya başlarsınız ve altında art niyet arayabilirsiniz. Bunun sonucunda aranızda bir gerilim oluşur ve gerçekten de yalan söyleme davranışları ortaya çıkabilir. İşte bu beklenti etkisine verilebilecek bir örnektir. Burada anlatılmak istenen temel düşünce, kendini gerçekleştiren kehanetin de beklentiler ile ve o beklentilere olan yoğun inançlarımız ile ortaya çıkmasıdır. İnançlarımız, düşüncelerimizi şekillendirir. Düşüncelerimiz ise duygu ve davranışlarımıza yansır. Eğer değersiz olduğunuza dair bir temel inancınız varsa size kendinizi değersiz hissettirecek ve bu düşüncenizi pekiştirecek kişiler ile ilişki kurmaya meyilli olabilirsiniz.

Eğer yaşadığınız olayların sonunda “Ben zaten böyle olacağını biliyordum.” diyorsanız. Düşüncelerinizin ve inançlarınızın etkisi altında olabilirsiniz.

Peki bunun için ne yapabiliriz?

Öncelikle o düşünceleri fark etmeniz ve yakalamanız faydalı olacaktır. Daha sonra bu düşüncelerinizi isterseniz bir kağıda not alabilirsiniz. Sonra bu düşüncelerin sizin hayatınızda neye hizmet ettiğini düşünün ve bulmaya çalışın. Tahminlerinizi de kağıda yazmak iyi olacaktır. Daha sonra bu düşüncelerin sizin üzerinizdeki etkisini düşünün. Mesela bu düşünce kalıbı ile hangi davranışları sergiliyorsunuz ve hangi duyguları yaşıyorsunuz. Bütün bunları fark etmek düşüncelerinizi ve davranışlarınızı değiştirmenizde faydalı olacaktır. Eğer kendi başınıza üstesinden gelemeyeceğinizi düşünüyorsanız. Bir uzmandan destek alabilirsiniz.

Psk. Dan. Zeynep MERTOĞLU

Haziran 23, 2023

Klinik Depresyon (majör depresif bozukluk):

Depresyon çeşitleri içeresinde en şiddetli olan depresyondur. Olumsuz duyguların tümü yoğun olarak hissedilebilir. Bu duygular üzüntü, kendini değersiz hissetme, inat, ümitsizlik, umutsuzluk, kaygı ve karamsarlık gibi duygulardır.

Atipik özellikli majör depresif bozukluk:

Bu depresyon çeşidinde bireyin duygu durumları dış etkenlere göre çok hızlı değişim göstermektedir ve belli davranış kalıpları vardır. Genellikle genç ve yetişkin bireylerde görülür.

Doğum sonrası depresyonu: Depresyon çeşitlerinden biri de doğum sonrası depresyonudur. Hamilelik süresince ve doğumdan sonra yaklaşık bir ayı kapsayan bir süre zarfında doğum sonrası depresyonu görülebilir.

 

Mevsimsel duygu durum bozukluğu:

Bu durum genelde kış ve sonbahar aylarında güneşin azalması oluşan bir durumdur. Mevsimsel olduğu için sürekliliği yoktur. Kış aylarında hüzünlü, üzüntülü, içe kapanık, sessiz ve sakin oldukları görülürken yaz aylarında mutlu, heyecanlı, enerjik, konuşkan, hareketli, sevecen ve neşeli oldukları görülür.

Melankolik özellikli majör depresyon:

Bu depresyon türünde bireyler zevk alma duygularını kaybederler, önceden yapmaktan çok keyif aldıkları şeyleri yapmaktan kaçınırlar ve isteksiz olurlar. Bu depresyon türünü yaşayan kişiler uykusuzluk sorunu yaşayabilir. Genellikle üzüntü, mutsuzluk, kaygı ve enerjilerinin düştüğünü hissederler.

Psikotik özellikli majör depresif bozukluk:

Depresyon çeşitlerinin arasında yer alan bu depresyonda birey halüsinasyonlar ve sanrılar görmeye başlar. Bu seslerin kendilerine olumsuz şeyler söylediğini ifade ederler. Mutlaka bir uzman tarafından muayene edilip, tanısı konulup tedavi edilmesi gereken bir depresyon türüdür.

Katatonik özellikli majör depresif bozukluk:

Katatonik özellikli depresyonu yaşayan bireylerin psikomotor hareketlerinde önemli ölçüde bozulmalar görülür. Bu bozulmalar hiç konuşmamak, başka bireylerin seslerini ve davranışlarını tekrar etmek ve gereksiz kas hareketleri şeklinde olabilir.

Dismitik bozukluk:

Depresyon çeşitlerinden biri olan dismitik bozukluk kronik bir bozukluktur. Dismitik bozukluk belirtileri birkaç yıl boyunca devam edebilir. Belirtiler yıllarca sürdüğü için diğer depresyon türlerine göre bireyin hayatını daha çok etkilemektedir. Dismitik bozukluk görülen bireylerde umutsuzluk, ümitsizlik, keyif almama, ilgi duymama gibi belirtiler görülür.

Depresyonun Tedavisi
Depresyonun Tedavisi

Depresyonun Tedavisi

Son dönemde yapılan araştırmalar, depresyonun yüksek oranda tedavi edilebilen bir rahatsızlık olduğunu göstermiştir. Hafif şiddetteki depresyonda psikoterapi, majör stres kaynağının ortadan kalkmasıyla birlikte, tek başına yeterli olabilir. Orta şiddetli depresyon belirtilerine sahip hastada psikoterapiyle birlikte ilaç tedavisi uygulanabilir. İntihar riski olan hastalarda hastaneye yatış yapılır ve yoğun bireysel psikoterapi, gerekli durumlarda eş/aile terapisi uygulanabilir. Tedavi ilk kez depresyon geçirenlerde en az altı ay sürdürülür birkaç kez depresyon geçiren hastalarda ise tedavinin koruyucu amaçlı daha uzun yıllar sürdürülmesi önerilmektedir. Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi uygulamaları, depresyondaki kişilerin kendilerini depresyona sürükleyen düşünce tarzlarını değiştirmelerine ve pozitif biliş kalıpları oluşturmalarına yardımcı olmaları yönünden en etkili tedavi yöntemleri arasındadır. Psikoterapi, genellikle 12-20 hafta süresince, haftada 1-2 saatlik seanslar şeklinde uygulanır.

Psikolog Gözde Nur Şahin

Haziran 13, 2023
Haziran 13, 2023

Hiçbir tehlikeden korkmamak nasıl bir duygu olurdu?

‘Korkusuzluk’ kulağa çok hoş gelen bir kavram olsa da insanın varlığını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmesini mümkün kılmayan bir durumdur.
Sinir sistemindeki bir değişiklikle insanın yaşama şeklini nasıl değiştirebileceğinin en uç ve nadir görülen örneklerinden biri olan ‘Kluver-Bucy Sendromu’ korkusuzluğu mümkün kılan patolojik bir durumdur. Korku ve öfke yaratan durumlara azalmış motor ve sözel tepki verme şeklinde görülen bu bozukluk, korku duygusunda azalmanın yanı sıra yeme dürtüsünde kontrolünü kaybedercesine artma, anormal yemek yeme, cinsel dürtülerde artma-hiperseksüalite ve parafilik davranışlar şeklinde belirti vermekte ve insan hayatını bir çok yönden olumsuz etkileyebilmektedir.
Adını Heinrich Klüver ve Paul Bucy’ den alan Klüver-Bucy Sendromu, ilk kez 1937 yıllarında maymunlarla yapılan bir deneyde beynin bitemporal bölgesinde lezyonlara bağlı nörodavranışsal değişikliklerin görülmesiyle fark edilmiş, 1955 yılında epilepsi hastası bir bireyin bilateral temporal lobektomi operasyonunda insanlarda varlığı dikkat çekmiştir. Halk arasında duygusal körlük dediğimiz bu hastalığa temelde ‘Herpes Simplex’ virüsününe bağlı beyin enfeksiyonu neden olmaktadır. Bunun dışında, temporal lob travmaları, CO zehirlenmesi, subdural kanama, inme, epilepsi, beyin tümörleri veya alzheimer hastalığı gibi hastalıklara bağlı temporal lop lezyonlarıda neden olan faktörler arasında sayılabilmektedir. Temporal lop, konuşma, hafıza, işitme ve duyguları düzenleme gibi işlevlerde görev aldığından bu bölgedeki hasarlar ve lezyonlar hasta bireyin konuşma sorunları ve hafıza problemleri yaşamasına, üzüntü, mutluluk, acı, sevinç, korku ve öfke gibi tanımladığımız duyguları hissetmemesine neden olmaktadır. Başlarda bireyler sadece konuşmakta zorlanmakta, künt duygulanıma sahip olarak mimiklerini kullanamadan düz bir yüz ifadesine sahip olmakta ve streotipik hareketler yapmaktayken sonrasında yaralandığında, vücudunda herhangi bir kesik, yara, yanık olduğunda acı hisssetmeme ve ağrıya acıya tepki vermeme kendinin ve başkasının acısını tanımlayamama ve empati kuramama şeklinde devam etmektedir. Bu nedenle adına ‘Duygusal Körlük Sendromu’ denmektedir. Tıp dilinin ise bilateral temporal lob bozukluğu olarak bildiği bu bozukluk hemen her yaşta ortaya çıkabilse de sıklıkla çocuklarda görülmektedir. Çocuklarda dikkat dağınıklığı, genital organların kendiliğinden uyarılması, konvülsiyonlar ve epileptik nöbetler şeklinde belirti vermektedir. Tanı için, Manyetik rezonans görüntüleme, bilgisayarlı tomografi ve BOS analizi kullanılmaktadır. Tanı kesinleşmesi sonrası tedaviye alınan bireylerde birincil amaç hastanın davranışsal bozukluklarından zarar görmesini önlemektir. Güncel araştırmalarla bir çok yeni tedavi yöntemi deneniyor olsa da deforme olan sinir dokularının tekrar oluşturulmasının mümkün olmaması nedeniyle Kluver-Bucy Sendromunun henüz etkin bir tedavi metodu bulunmamaktadır. Mevcut tedaviler sıklıkla uygunsuz davranış semptomlarını hafifletmeye yönelik ilaç kullanmını içermektedir. Sıklıkla, SSRI grubu ilaçlar haloperidol ve kolinerjik reseptör blokerleri, karbamazepin ve luprolidler reçete edilen ilaçlardır. Birçok yan etkisi bulunan bu psikotik ajanlar hekim muayenesi sonrasında alınmalı ve kontrol altında tutulmalıdır. Klüver bucy sendromu hayatı tehlikesi olan bir hastalık olsa da erken dönem teşhis ve tedavi ile belirtileri kontrol altına alınabilen bir bozukluktur.

Yazar

PSK.DAN. CANER TANRIVERDİ

Haziran 13, 2023

Kişilik sözcüğü gün içinde hemen hemen hepimizin birkaç kez kullandığı bir sözcüktür. Ancak bu sözcüğü herkes farklı anlamlarda kullanır.

Kişilik nedir?

Kişiliğin pek çok tanımı yapılmaktadır fakat çalışmacılar tek bir kişilik tanımı üzerinde buluşamamışlardır. Kişilik, kısaca kişinin sahip olduğu genel ve özel özellikleri ve bu özelliklerin o kişinin sosyal yaşamını nasıl yönlendirdiği anlamını taşır.

Kişilik gelişimi yaşam boyunca pek çok faktörden etkilenmektedir.

Aileye Bağlı Faktörler: Çocuğun istenen ve planlanmış bir bebek olup olmaması, anne babanın yaşı, anne babanın fiziksel ve duygusal durumu, gelir düzeyleri, evde yaşayan insanların sayısı gibi pek çok faktör çocuğun kişiliğini etkiler. Aynı zamanda çocuğun özellikleri de ailenin tutumlarını etkiler. Cinsiyet, çocuğun yapısı, sağlık durumu, doğum sırası ailenin tutumunu etkileyecektir.

Okul, Çevre ve Topluma Bağlı Faktörler

Çocuğun yakın çevresi ve okul da kişilik gelişiminde oldukça etkilidir. Ayrıca içinde bulunduğu toplumun ve yaşadığı çağın özellikleri de kişiliği etkilemektedir. Örneğin; dini değerler, politik değerler, toplumun belirlediği cinsel roller gibi etkenlerden söz edilebilir.

Çocuğa Bağlı Faktörler:  Tüm insanlar ve çocuklar birbirinden farklı özelliklere sahiptirler. Anne karnında bile farklı özelliklere sahip oldukları görülür. Örneğin; kimi daha hareketlidir, kimi daha az hareket eder, anne karnında hoşlandıkları yatış pozisyonları bile farklı olabilir. Doğumdan sonra bu farklılıklar daha belirgin gözlenir. Bu farklılıklar mizaçtan kaynaklanmaktadır. (Mizaç; kişinin duygusal tepkilerinin yoğunluğu, hareketlilik düzeyi, dikkati gibi özellikleri kapsamaktadır.)

Bebeklik döneminde bile mizaçtan söz etmek mümkündür. Bebeklerin mizaçlarından dolayı çevresel uyaranlara karşı farklı şekillerde tepki verdikleri görülmektedir. Bu tepkiler şöyle gruplanabilir:

  • Hareketlilik Düzeyi: Bazı bebekler diğerlerinden daha hareketlidirler. Giydirilirlerken kıpır kıpırdırlar, uyurken bile hareketlilikleri devam eder.
  • Düzenlilik: Bazı bebekler uyuma, beslenme ve tuvalet gibi rutinlerde daha düzenli olabilirler.
  • Yeni Uyarıcıya Karşı Tepki: Bazı bebekler yeni çevresel uyaranlara karşı daha duyarsızdır ve yeni uyarandan kaçınabilir; bazıları ise yeni uyaranlara daha çabuk tepki verir ve daha kolay uyum sağlarlar.
  • Dikkat: Bazı bebeklerin dikkati daha kolay dağılabilir, dikkat süreleri daha kısadır, yaptıkları işten kolayca vazgeçebilirler; bazılarının ise dikkat süreleri daha uzundur, bir şey yaparken ondan kolay vazgeçmezler, anne baba veya oyuncakla daha uzun süre oynayabilirler.
  • Sinirlenme: Bazı bebeklerin diğerlerinden daha kolay ağladıkları ve diğer bebeklerden daha çabuk sinirlendikleri görülmektedir.
  • Sıcakkanlılık: Bazı bebeklerin daha sokulgan oldukları, kucağa alınmaktan ve kendilerine sarılınmasından diğer bebeklere oranla daha mutlu oldukları, daha kolay kabullendikleri görülmektedir.
  • Ruh durumu: Bazı bebekler daha neşeli, daha insan canlısı, daha mutludurlar.

Bebeklerin bu tepkileri göz önüne alındığında üçe ayırabiliriz.

  1. Kolay Çocuklar: Bu çocuklar yeni durumlara olumlu yaklaşırlar. Beslenme, uyuma, tuvalet eğitimi gibi biyolojik gereksinimlerinde daha düzenlidirler. Bu çocuklar anne babalarının eğitim tarzına da kolayca uyum sağlarlar. Genelde neşelidirler.
  2. Zor Çocuklar: Bu çocuklar için yeni durumlara uyum sağlamak zordur ve yeni durumlara karşı olumsuz yaklaşırlar. Hatta bazen, uyum gerektiren yeni bir durum karşısında aşırı tepkili olabilirler. Ancak bununla beraber, bu olumsuz tutumla baş edebilirler. Bu tip çocukların anne babalarına daha fazla sorumluluk düşmektedir. Çevreyi çok iyi planlayarak, uygun eğitim yöntemleri kullanarak çocuğun yeni durumlara uyumunu kolaylaştırabilirler. Bu durum bir kez aşılırsa daha sonra çocuğun olumlu tepkiler verdiği görülecektir.
  3. Yavaş Çocuklar: Bu çocuklar da zor çocuklar gibi yeni durumlara kolay adapte olamazlar. Fakat bu yeni duruma uyum sağlayamamada olumsuz bir tepki söz konusu değildir. Bunun yerine bu çocukların yeni uyarana karşı daha az tepki verdikleri görülür. Çoğunlukla yaşamın ilk yıllarında pek sorun yaratmazlar. Okula başlayıp yaşıtlarıyla beraber olmaya başladıklarında sorunlar da baş göstermeye başlar. Bu çocukların ebeveynlerinin yeni duruma uyum sağlamadaki streslerini azaltıcı bir şekilde davranmaları ve bu nitelikte bir çevre sunmaları gerekmektedir. Bunun yanında çocuklarını yeni durumlara alıştıra alıştıra (duyarsızlaştırarak) yavaşça sokmaları gerekmektedir. Bu sırada çocuğa mutlaka anlayışlı ve yumuşak davranmalıdırlar.

Bazı çocukların tam anlamıyla bu üç gruptan hiçbirine girmedikleri, kendilerine özgü daha farklı bir mizaç sundukları görülmektedir. Çocukların doğuştan getirdikleri özellikler çok önemlidir. Çünkü bunlar kısmen de olsa diğer insanların bebeğe/çocuğa nasıl davranacaklarını ve çocuğun içinde yaşayacağı çevreyi belirlemektedir. Çocuk doğuştan getirdiği karakterine uygun olmayan bir çevrede sürekli engellenmeyle karşılaşır ve bu onda kaygı yaratabilir. Örneğin; doğuştan çok hareketli bir bebeğin pasif, sessiz anne babası olduğunu düşünelim. Bebeğin hareketliliği, anne babasına uymamaktadır. Bu uyumsuzluk ebeveynleri şaşırtacak ve yoracaktır. Bu çocuğun baş edilemez olduğunu düşünebilirler. Bunun sonucu olarak sık sık cezaya başvuracaklardır. Aslında temel neden çocukla ebeveynlerinin arasındaki hareketlilik düzeyidir.  Ancak bunun sonucu olarak çocuk için sürekli ceza ve engellemelerle dolu, hiç arzu edilmeyen ve uygun olmayan bir çevre oluşacaktır. Bunun yanı sıra zaman içinde çocukların mizaçlarının değiştiği de bilinmektedir. Bunun için çocuğu çok iyi tanıyarak onun gereksinimlerini göz önünde bulundurulmalı ve bu şekilde belirlenecek uygun yetiştirme yöntemleri kullanılmalıdır.

ANNE BABALARA, EĞİTİMCLERE VE DİĞER YETİŞKİNLERE ÖNERİLER

  • Esnek olun. Çocuğunuzun neleri sevdiğini, neleri sevmediğini öğrenmeye çalışın. Siz ne kadar esnek olursanız çocuğunuz da o kadar az ‘karşı koyan çocuk’ olacaktır. Ancak esnekliği kuralsızlıkla karıştırmayın!
  • Evinizi mümkün olduğu kadar güvenli bir hale getirmeye çalışın. Etraftaki değerli ve kırılacak eşyaları uzaklaştırın. Onların yerine kırılmayan cinsten daha dayanıklı şeyleri tercih edin. Ancak bu tüm evinizin düzenini değiştirin anlamında değildir. Sadece ev ortamını daha güvenli hale getirmekle alakalıdır. Örneğin; salonun ortasında büyük ve cam bir sehpa yerine daha küçük cam olmayan sehpa tercih ederseniz ebeveynler olarak daha az ‘dur, yapma, elleme’ diyebilirsiniz.
  • Fiziksel cezadan uzak durun! Bu hiçbir zaman olumlu sonuç vermeyecektir.
  • Çocuğunuza seçenekler sunun. Meyve saatinde ‘Elma mı yemek istersin, portakal mı?’ diye sormak gibi. Fakat onun verdiği yanıta saygı duyun ve onun tercihini yerine getirin. Eğer yerine getirmeyecekseniz hiç sormamak daha iyisidir.
  • Gerekli isteklerinizde kararlı olun.
  • Çocuğun yaptığı bir şeyi aniden kesmeyin. Örneğin; misafirlikten ayrılacaksanız ona ‘Birazdan evimize gideceğiz, oyununu bitirirsen iyi olur.’ diyebilirsiniz.  Ya da oyun oynarken ‘Birazdan yemeğe çağıracağım, o zaman sen de yemeğe geleceksin, ben seni çağırınca mutfakta buluşalım tamam mı?’ diyebilirsiniz.  Ancak unutmayın ki bazı çocukları birkaç kez uyarmak gerekebilir.
  • İsteklerinizi emir verir bir tarzda söylemeyin. ‘Bu hırkayı hemen odana götür.’ demek yerine ‘Giderken bunu da odana bırakırsan sevinirim.’ gibi ben dilinin kullanıldığı bir söylem daha uygun olacaktır. Bunu söylerken gülümseyerek, yumuşak bir tonda konuşun.
  • Eğer uygunsa isteklerinizin sonuna sevdiği bir şeyi ekleyebilirsiniz. ‘Şimdi parktan gidiyoruz, bakkala uğrayacağız.’ gibi. Ama bu asla bir ‘rüşvet’ olarak kullanılmamalıdır.
  • İstediğiniz şeyi yapması için biraz zaman tanıyın. Hemen ‘Hala ellerini Yıkamadın mı?’ şeklinde azarlamayın. Ona gerektiği kadar zaman tanıyın, gerekiyorsa bir kez daha hatırlatın, hatta yardım edin.
  • Bazı zamanlarda çocuğunuzun daha fazla desteğe gereksinimi olabileceğini unutmayın. Hastalık, boşanma, kardeş doğumu, taşınma, bir yakının vefatı gibi özel zamanlarda daha anlayışlı davranmanız gerekir. Bir uzmandan destek almaktan çekinmeyin!

Verilen bu öneriler tüm yaş grupları için uygundur. Sadece yaşanan Örnekler değişecektir. Eğer dikkat ederseniz bu önerilerin yetişkin ilişkilerinde de kullanılabileceğini fark edersiniz!

 

Yazar

Feyza DİLMEÇ

Psikolojik Danışman

İn yazılım web site tasarımı seo paketleri
Karşıyaka Psikolog manisa psikolog Salihli Psikolog Bodrum Wolf Yetkili Servisi