Çocuklarda Gelişim Bozuklukları
Otizm Spektrum Bozukluğu
Otizm spektrum bozukluğu, belirtilerinin genellikle yaşamın ilk üç yılında ortaya çıktığı, temelde kişinin sosyal etkileşim becerilerinin gelişimindeki belli eksiklikler ile tanımlanan nöro-gelişimsel bir bozukluktur.
Otizm spektrum bozukluğuna işaret edebilecek spesifik belirtiler:
- Çevredekilerle göz teması kurmamak ya da nadiren kurmak.
- İsmi söylendiğinde tepki vermemek.
- Yaşıtlarıyla ya da oyuncaklarla oynanan oyunlara kayıtsız kalmak veya nasıl oynanacağını bilmemek.
- Konuşma ve dil gelişimde gecikmeler ve gerilik, duyguları ifade etmekte sorunlar yaşamak.
- Elleri kanat çırpar gibi çırpmak, sallanmak gibi tekrarlayan olağandışı fiziksel hareketler yapmak.
- İçinde bulunduğu durumu fark etmeksizin belli kelimeleri ya da sesleri sürekli tekrarlamak.
- Gözleri belli noktaya takılı kalmak, yüzlerin ve cisimlerin genelde odaklanmayan noktalarına uzun süre odaklanmak.
- Eşyaları ve cisimleri sürekli döndürmek ya da sıraya koymak gibi yineleyici davranışlar yapmak.
- Günlük hayatta yeniliklere aşırı tepkiler verebilmek ve günlük rutinin bozulmasına aşırı direnç göstermek.
- Ses, koku, dokunma gibi belirli duyusal uyaranlara aşırı tepki vermek ya da hiç vermemek.
Çocuğunuzda bu tip gelişim gecikmeleri ve belirtiler gözlemliyorsanız, vakit kaybetmeden bir uzmana başvurmanız gerekmektedir. Çocuğun hangi alanlarda daha çok ya da daha az sorun yaşadığı tespit edilmeli ve hangi alanlarda çalışmaya ağırlık verilmesi gerektiği özellikle belirlenmelidir. Otizm spektrum bozukluğunda erken teşhis oldukça kritiktir.
Özgül Öğrenme Güçlüğü
Özgül öğrenme güçlüğü, normal ya da normal üstü zekaya sahip bireylerin özellikle okul ortamında akademik başarılarının akranlarına kıyasla düşük olmaları durumunda akla gelebilecek olasılıklardan biridir. Çocuk okuma, yazma, dinleme, matematik gibi spesifik bir alanda zorluk yaşıyorsa, bu özgül öğrenme güçlüğünün bir göstergesi olabilir.
Özgül Öğrenme Güçlüğü belirtilerini 3 ana başlıkta inceleyebiliriz;
Okuma yazma alanında;
- Okurken ya da yazarken harflerin ya da sayıların yönünü ters yazma, kelimeleri sondan başa doğru, sanki aynadan görüyormuş gibi yazma
- Kelimeleri tersten okuyup yazma ( ev yerine ve gibi )
- Harf atlayarak, kelimeyi eksik yazma, noktalı ve noktasız harfleri yanlış yazma
- Okurken ya da yazarken harf karıştırma ( b yerine d gibi )
- Okurken sıklıkla bulunduğu yeri kaybetme ya da satır atlama
- Yazı yazarken çok çabuk yorulma
Matematik alanında;
- Sayıları ve matematik sembollerini öğrenememe
- Basit işlemleri öğrenememe
- Problemleri anlayıp işleme geçirmekte güçlük
- Çarpım tablosunu ezberlemekte zorlanma
Diğer alanlarda;
- Dün / Bugün / Yarın gibi zaman kavramlarını zor öğrenme, doğru kullanamama
- Saati zor öğrenme
- Sağını solunu öğrenememe
- Ayları, günleri, alfabenin harflerini doğru sırasıyla öğrenememe
- Yaşadığı bir olayı, seyrettiği bir filmi sırasıyla aktaramama
- Çevreyi çok iyi tanıdığı halde yön bulmada güçlük çekme
- Masanın üzerinde ya da çekmecede duran gözünün önündeki eşyayı bulamama vb. belirtiler görülüyorsa çocuğun Özgül Öğrenme Güçlüğü bakımından değerlendirilmesi gerekmektedir.
Dil ve Konuşma Bozuklukları
Dil ve konuşma bozuklukları, kişinin konuşulanları anlama ve kendini ifade etme becerilerinden birinde ya da her ikisinde görülen sorunları ifade eder. Dil ve konuşmayla ilgili bozukluklar birbirinden farklıdır. Bir kişinin diğer kişileri anlamakta ve düşüncelerini anlaşılır ve düzgün kurulmuş cümlelerle paylaşmakta zorluk yaşaması dil bozukluğuna işaret etmektedir. Bir kişinin sesleri net anlaşılır şekilde telaffuz edememesi, ses düzeyinde sıkıntısı olması veya kekemelik gibi konuşmasını akıcı olmayan bir hale getiren faktörler bulunması, konuşma bozukluğuna işaret etmektedir.
Dil ve konuşma bozuklukları genel olarak şu kategorilerde görülür:
Gecikmiş Dil ve Konuşma: Bireyin dil becerilerinin anlama ve ifade etme yönünden yaşından beklenen seviyede gelişim göstermemesi ile tanımlanır.
Artikülasyon ve Fonolojik Bozuklukları: Bireyin sesleri, heceleri ve sözcükleri normalden dikkat çekici derecede farklı ve anlaşılması zor şekilde konuşmasıyla görülür.
Akıcılık Sorunları (Kekemelik): Bireyin konuşmasının akıcılık, hız, ritim gibi kısımlarında sorun yaşanan durumdur.
Ses Bozuklukları: Sesin perde, şiddet ya da kalitesinden belli nedenlerden ötürü normalden olumsuz yönde farklılık gösterdiği durumlardır.
Afazi (Edinilmiş Dil Bozuklukları): Nörolojik kaynaklı, çoğu zaman beyindeki bir hasar sonucu meydana gelen dil ve konuşma bozukluklarıdır.
Yutma Bozuklukları: Genellikle nörolojik bir sebep sonucu ortaya çıkar ve yutma eyleminin değişik aşamalarında görülen güçlüklerle kendisini gösterir.
Motor Konuşma Bozuklukları: Nörolojik bir nedenden ötürü konuşma eyleminde rol alan kas gruplarında görülen güçsüzlük, hasar, koordinasyon bozukluğu sonucu konuşmanın olumsuz etkilenmesiyle oluşur.
Çocuklarda Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, genellikle bireyde aşırı hareketlilik, dikkat konusundaki eksiklikler ve dürtüsel davranışlar ile kendini gösterir. Yalnızca dikkat eksikliği ya da yalnızca hiperaktivite durumu mevcut olabildiği gibi, bu iki durum beraber de görülebilir.
Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu tanısının konulabilmesi için üç önemli nokta vardır:
- Belirtiler 7 yaştan önce başlamış olmalı.
- Kalıcı ve sürekli olmalı, en az 6 aydır görülmeli.
- Birden fazla ortamda gözlemlenmeli (okul, ev vb.)
Dikkat eksikliği, bireyin bir odak üzerindeki dikkatinin süresinin ve yoğunluğunun yaşıtlarına kıyasla gözlemlenebilir şekilde düşük olması olarak tanımlanabilir. Mevcut dikkatini belirli bir noktaya toplamakta zorlanır, topladığında dikkati kolayca ve kısa sürede dağılabilir. Çocuk belli bir işle uzun süre uğraşmakta sıkıntı yaşar, uğraşmakta olduğu işte sıkça hatalar yapar, işlerini bitirmekte zorlanır, organize olmakta sıkıntılar yaşar ve yoğun ve uzun dikkat gereken işlerden kaçınır. Çoğu zaman yönergeleri izlemez ve okul ödevleri, ufak tefek işleri tamamlayamaz. Özellikle keyif almadığı konularda dikkatini sürdürmekte zorluk çeker.
Aşırı hareketlilik (hiperaktivite) ise bireyin kronolojik yaşına ve gelişim seviyesine uygun olmayacak biçimde hareketli bir halde olmasıdır. Yerinde oturamama, oturulsa bile sakinleşememe, sürekli hareket halinde olma, sürekli konuşma gibi belirtilerle kendini gösterir. Çoğu zaman sakin bir biçimde, boş zamanları geçirme etkinliklerine katılma ya da oyun oynama zorluğu vardır.
Bu belirtilere genellikle dürtüsellik de eşlik eder. Çocuk, isteklerini ertelemek, beklemek, çevre koşullarına göre davranmak gibi konularda uygun davranışı sergilemekte zorluk yaşar.
Anne-babalar ve öğretmenler çocukları iyi gözlemlemelidir. Bazı anne-babalarda her hareketli çocuğu “hiperaktif” olarak etiketleme eğilimi bulunurken bazı anne-babalarda ise çocuğunu tembel, umursamaz veya ilgisiz olarak değerlendirip görmezden gelme görülebilmektedir.
Eğer çocuğunuzda bahsedilen belirtilerden bazıları yoğun olarak bulunuyorsa ve bu belirtiler okul, ev ortamı gibi birden fazla ortamda görülüyorsa kendi başınıza tanı koymak yerine, ayrıntılı değerlendirme ve uzman görüşü için başvuruda bulunulmalıdır.
Tik Bozuklukları
Tikler, istem dışı belirli kas gruplarında meydana gelen, yineleyici, ritmik olmayan hareketlerdir. Çocuğun tikleri, içsel çatışma ve gerilimden kurtulma çabası içerisinde olduğunu gösterir. En sık görülen tikler arasında, göz kırpma, kaş kaldırma, dudak, burun oynatma sayılabilir. Bunun yanı sıra bazı tiklerde karmaşıktır. Kompleks tikler arasında, yüzde görülen mimikler, aynı sözü tekrarlama, üstünü başını düzeltme sayılabilir.
Tik Çeşitleri
- Gelip geçici tikler: Tekil veya çoğul motor ve/veya vokal tiklerden oluşur. Bir yıldan uzun sürmeyen, her gün artmalar ve azalmalarla gözlenebilen basit tiklerdir. Birçok olguda, stres ve çevresel faktörler etkilidir.
- Kronik motor ya da vokal tikler: Bir yıldan daha uzun sürmektedir. Tiklerin olmadığı dönem üç aydan daha azdır. Vokal tikler, burun çekme, boğaz temizleme gibi duyulabilen tikler iken, motor tikler kaş kaldırma, göz kırpma, baş sallama, omuz silkme gibi görülebilen tiklerdir.
- Tourette Bozukluğu: Çocukluk çağlarında (ortalama olarak 7-10 yaşlarında) başlayan bir bozukluktur. Artmalar ve azalmalar gösterir. Motor (hareketle ilgili )ve vokal tikler (ses çıkarma) birlikte görülebilir.
Çocuklarda Davranış Bozuklukları
Çocukluk döneminde gözlenen davranış bozuklukları; karşı gelme, karşıt olma, başkaldırma, düşmancıl tarzda tekrar eden davranışlar olarak gözlenebileceği gibi toplumsal norm ve kuralları ve/veya başkalarının haklarını çiğneme yönünde, tekrar eden tarzda davranış örüntüleri olarak da görülebilir. İnsan ya da hayvanlara karşı öfke tepkisiyle kendisini gösterir.
Karşıt olma – Karşıt Gelme Bozukluğu: Çocuk çabuk öfkelenir, otoriteyle çatışır, otoritenin koyduğu kurallardan şikayet eder, bilerek insanları sinirlendirme eğilimindedir, kendi davranışı nedeniyle başkalarını suçlar, sıklıkla alıngan, çabuk küsen ve etrafındakilere kolayca sinirlenen bir tutumu vardır, kin duyma ve intikam alma gibi davranışlarla da kendini gösterir. Bu durum hem aile hem okul hayatında bozulmaya yol açar.
Davranım Bozukluğu: İnsan ya da hayvanlara karşı öfke tepkisiyle kendisini gösterir. Zorbalık, göz korkutma, tehdit etme, fiziksel kavga başlatma, ciddi yaralanmalara sebep olabilecek şekilde nesne kullanma (sopa, bıçak, şişe gibi), insanlara ve hayvanlara fiziksel olarak acımasızca davranma, çalma, birini zorla cinsel aktivitede bulunmaya zorlama gibi yıkıcı tarzda davranışlar gözlenebilir. Bunların yanı sıra kasten yangın çıkarma, eşyaya zarar verme, birinin eşyasını kasıtlı olarak yok etme gibi davranışlar da görülür. Yalan söyleme, dolandırıcılık yapma, okuldan kaçma, yaşıyla uyumsuz şekilde yasa dışı davranışlarda bulunma, madde kullanma, olumsuz davranışların ardından pişmanlık duymama gibi durumlar görülebilir. Bu durum sosyal, akademik ve okul dışı işlevselliği ciddi anlamda bozmaktadır. Bu gibi davranışların 13 yaş öncesinde gözlenmesi ciddi bir risk faktörü olmakla birlikte erişkin dönemde Antisosyal Kişilik Bozukluğu’nun önemli bir yordayıcısı olarak görülmektedir.
Uyku Bozuklukları
Uyku, çocukların biyolojik ve psikolojik gelişimi açısından önemli bir yere sahiptir. Çocukların uyku ihtiyacı yaşa göre değişkenlik göstermektedir. Çocukların uyku ihtiyacının yanı sıra uyku düzeni de çok önemlidir.
Çocukluk Uyku Bozuklukları; uykuya geçiş sürecinde zorluk, uykunun bölünmesi (sürdürememe), gündüz uyuklama veya sürekli uyuklama şeklinde ortaya çıkabilir.
Uykuya Dalmakta Zorluk: Çocukların uykuya dalmakta güçlük yaşaması uyku öncesi seremonilerle yakından ilgilidir. Uyku öncesi çocuğu kucağa almak, sallamak gibi davranışlar çocukların uykuya dalma alışkanlığı olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bunun yanı sıra, eğer çocuk uykuya geçmeden önce anneye alışıksa, bu alışkanlığın bozulduğu durumlarda kendiliğinden uykuya geçmekte zorlanabilmektedir. Uykuya dalmakta zorluk, okul çağındaki çocuklarda çoğunlukla kaygı ve stresle bağlantılı olabilmektedir.
Uyku Apnesi: Uyku apnesi burun ya da ağızdan alınan havanın alınamaması durumudur. Uyku apnesi horlama, nefes darlığı, tıkanma, uykunun sıklıkla bölünmesi gibi belirtiler vermektedir. Bu durum çocuklarda gelişimsel problemler, alt ıslatma, davranış problemleri, dikkat problemleri, öğrenme sorunları, hiperaktivite ve gündüz uyku hali gibi durumlara yol açabilmektedir. Kilo kontrolünün sağlanması, alerjik durumların kontrol altına alınması, geniz eti gibi nefes almayı etkileyecek durumların kontrolünün yapılması uyku apnesi açısından önemlidir.
Gece Terörü (Parasomnia): Gece teröründe çocuk uykudan aniden korkuyla, ağlayarak, bağırarak uyanır. Genellikle görülen rüya hatırlanmaz. Genellikle 18 aylıkken başlayıp 6 yaşına kadar devam etmektedir. Eğer çocuk gece terörü yaşıyorsa bu sırada kendine zarar vermemesi için odasında ve evde gerekli önlemlerin alınması önemlidir.
Kabuslar: Uyandıktan sonra hatırlanan rüyalardır. Kabuslar genetik yatkınlıktan kaynaklanabileceği gibi stres, kaygı, korku, yaşamsal değişiklikler, travmalar gibi duygusal problemlerden de kaynaklanabilmektedir. Sıklığının altı ay sürmesi durumunda profesyonel yardım almak önemlidir.
Uyurgezerlik: Uyurgezerlik ve diş gıcırdatma gibi problemler çocuklarda sıklıkla görülebilen problemlerdir. Örneğin; 3-7 yaş arası çocukların yaklaşık % 30’unda uyurgezerlik görülmektedir. Bazı durumlarda yetişkinlikte de devam etmektedir, ancak sıklıkla okul döneminden itibaren azalmaya başlar. Uyurgezerlik gelişmemiş merkezi sinir sisteminden veya yorgunluktan kaynaklanabilmektedir. Çocuğun kendine zarar vermemesi için gerekli önlemlerin alınması önemlidir.
Yeme Bozuklukları
Çocukluk döneminde beslenme ve yeme bozukluklarına çok sık rastlanmaktadır. Çocukluk çağındaki düzensiz beslenme alışkanlıkları sonucunda ortaya çıkan beslenme ve yeme bozuklukları tedavi edilmediği takdirde, yaşamı tehdit edebilen sağlık sorularına neden olabilmektedir. Bu çağda en sık görülen beslenme ve yeme bozuklukları şöyledir:
Ruminasyon Bozukluğu: Bulantı, kusma, tiksinme sonrası mide içeriğinin tekrarlayıcı ve istemli olarak ağza getirilmesi ve çiğnenmesi durumudur. Bu davranış çocuk yalnızken, elini ağzına götürüp kusmasıyla başlar. Sonrasında ise bunu karın kaslarını kullanarak yapabilir hale gelir. Mide içeriğinin ağza gelmesinden haz duyarlar. Bu davranışın başlama yaşı 3 ay-12 ay arasıdır ve erkeklerde daha fazla görülür. Bu davranışın ortaya çıkmasında anne- bebek arasındaki iletişim ve etkileşimin az ya da hiç olmaması, fiziksel ve duygusal yönden bebeğin ihmal edilmesi yatar. Duygusal hazzı yaşayamayan bebekler bu tür davranışlar geliştirerek bu hazzı kendi başlarına sağlayabilirler.
Pika: Besin özelliği olmayan ve yenilebilir olmayan maddelerin ısrarla çocuklar tarafından yenilmesi durumudur. Tanı koyulabilmesi için 1 aydan fazla bu şekilde davranma ve çocukta zekâ geriliği, otizm, çocukluk şizofrenisi gibi bazı hastalıklar olmaması gerekir. Pikanın çeşitli türleri vardır ama en yaygın olanı kum, kil, toprak, plastik, bez, kireç, kâğıt, saç, kibrit ucu, ip yemektir. Çocuklar gelişim dönemlerine özgü olarak dünyayı tanımak için o dönemlerde her şeyi ağızlarına götürürler. Bu yüzden bu durumun pikayla ayrıştırılması gerekir. Pika görülen çocuklarda oral aktivite fazlalaşır ve bununla birlikte tırnak yeme, parmak emme görülür. Bu çocuklarda bağımlılık gereksinimleri ve agresif duyguları fazladır.
Beslenme Bozukluğu: Beslenme bozukluğu en az 1 ay süreyle başka bir rahatsızlığa bağlı olmadan belirgin kilo kaybı veya kilo alımının uzun süreli durması ve boy uzamasının da etkilendiği, sürekli olarak yemek yemiyor olma ile kendini gösteren bozukluktur. 6 yaşından önce oluşur. Zamanında anne sütünden katı yiyeceklere geçmemek, ebeveynlerin beslenme hakkında yanlış, ısrarcı ve müdahaleci tutumu nedenleri arasındadır. Çocuklukta görülen depresyon ve aşırı kaygı durumu da beslenme bozukluğunu tetikleyebilir. Bu durum uzun sürerse gelişme geriliği, zihinsel olgunlukta gecikme gelişebilir.
Bebek Anoreksiya Nervozası: Yiyecek reddi, aşırı seçicilik gözlenir. 6 ay ile 2 yaş arası ortaya çıkar. Bebeğin isteklerine annenin tutarsız ve uygunsuz yanıtları, ilişkilerinde ikili çatışmaların gözlendiği, karşılıklılığın az olduğu, duygusal yoksunluk yaşandığı ve negatif duygulanımın yoğun olduğu çalışmalarda gösterilmiştir.
Seçici Gıda Reddi: Bebek belirgin şekilde ve sürekli bazı besinleri almayı reddeder. Sık rastlanan bir durumdur. Anoreksia nervoza gelişimi için risk faktörüdür.
Bebek Obesitesi: Bebeğin aşırı kilolu olması yani beklenen normal kilo değerinin % 20 üstüne çıkmasıdır. Annenin bebeğin beslenmesine ilişkin kaygıları, bebekten gelen her uyaranın açlık olarak algılanması, çocuğun kilosu normalken bebeğin vücudunu bozuk beden algılaması olarak zayıf görme bozuklukları ile ilişkilidir. Sık ve bol beslenen çocuk açlığı ve tokluğu tanımayıp her sıkıldığı ve ruhsal doyum ihtiyacını yemek yiyerek karşılamaya başlar.
Çocukluk Depresyonu
Çocukluk döneminde yaşanan depresyon, basit bir üzüntü ile açıklanamaz. Çocukluk depresyonu, farklı şekillerde kendini gösterir. Çocuğun duygu ve davranışlarını etkiler.
Bağlanmanın oluşması, fiziksel temas, göz teması o kişinin çocuğa yaklaşımı, çocukla kurduğu ilişkiyi içeriyor. Bu bağlanma gerçekleştiği zaman, bebeğin kendine ve dış dünyaya güveni oluşuyor ama bu sağlıklı gerçekleşmezse çocukluk depresyonu ya da iletişim bozuklukları ortaya çıkabilmektedir.
Çocukluk Dönemi Depresyonunun Belirtileri
Sinirlilik, asabiyet, çabuk öfkelenme, süregelen üzüntü ve umutsuzluk duygusu, sosyal olarak içe çekilme, sosyal ortamlardan uzaklaşma, reddedilmeye ve engellenmeye dair aşırı hassasiyet, iştah değişimleri (iştahta artma ya da azalma), uyku değişimleri (aşırı uyku hali ya da uykuya geçmede güçlük çekme, kabus görme), bir anda parlama, odaklanmada güçlük yaşama, yorgunluk hali, tedaviye yanıt vermeyen fizyolojik yakınmalar (karın ağrısı, baş ağrısı gibi) sosyal hayatı sürdürme konusunda işlevselliğin azalması, değersizlik ve/veya suçlanma duygusu, bozulmuş düşünce tarzı (sevilmediğini/değer görmediğini düşünme), ölüm ve/veya intihar düşüncesi.
Çocuklarda Kaygı Bozukluğu
Tıpkı yetişkinlerde olduğu gibi çocukların da bazen yoğun bir şekilde belirli bir duruma karşı kaygı/korku yaşadığını ve bununla baş etmek için uygun olmayan yöntemleri seçtiklerini görürüz. Çocuklarda kaygı bozukluğu (Anksiyete) belirtilerinin her biri kendine özeldir. Temelde ortak yönleri ise çocuğun yaşıtlarına oranla belirli durumlara karşı yoğun kaygı yaşaması ve bu kaygıyı yönetmekte kullandığı işlevsiz baş etme yöntemleridir.
Çocukluk döneminde yaygın olarak görülen kaygılar aşağıdaki gibidir;
1.Ayrılık Kaygısı: Ayrılık kaygısında çocuk kendisine bakım veren kişiden ayrılma konusunda yoğun kaygı yaşar. Genellikle bakım verenini bir daha göremeyeceğine, onların veya kendisinin başına bir şey geleceğine yönelik düşünceler taşır. Bunlara bağlı olarak da bakım vereninden ayrılmak istemez. Zorunlu ayrılık olduğu durumlar da ise yoğun kaygı duyar, ağlar veya içe kapanır.
2.Sosyal Kaygı: Sosyal kaygıda çocuk yaşıtları ile iletişim halinde kalmaktan, özellikle yaşıtları arasında herhangi bir performans sergilemekten aşırı kaygı duyar. Genellikle bu tip durumlardan kaçınır. Bu çocuklar sınıf öğretmenleri tarafından genelde sessiz sakin ve katılımı az çocuklar olarak tanımlanırlar. Sınıf içinde parmak kaldırmaktan, sunum yapmaktan, oyunlarda yer almaktan, kendi fikrini belirtmekten sıklıkla kaçınırlar.
3.Yaygın Kaygı: Yaygın kaygıda çocuk belirli bir konu hakkında değil, birçok konu hakkında sürekli olarak kaygı duyar. Haberlerde duyduğu, arkadaşlarından duyduğu birçok konuda hemen kaygıya kapılabilirler. Olumsuz her duruma karşı hassastırlar. Bu kaygı bozukluğuna sahip çocuklarda sıklıkla kendi sağlıkları, annesinin ve babasının sağlığı hakkında kaygılı olma durumu da görülür.
4.Özgül Fobiler: Özgül fobiler de ise çocuk sadece spesifik bir objeye, bir duruma karşı yoğun kaygı duyar ve o durum veya o obje ile karşılaşmaktan sürekli olarak kaçınır.
Çocuklarda Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB)
Obsesif kompulsif bozukluk, çeşitli obsesyonlardan, kompulsiyonlardan ve kaçınma davranışlarından oluşan ruhsal bir bozukluktur. Takıntı hastalığı bin çocuktan 3 ila 9’unu etkileyen bir bozukluktur. En sık 7 yaş civarı görülür. Ancak ortalama başlangıç yaşı 10’dur.
Obsesyonlar, bir diğer adıyla takıntılar, çocukta kaygı, huzursuzluk veya iğrenme duygusu yaratan, istemsiz ve tekrarlayıcı bir şekilde gelen düşünceler, görüntüler veya dürtüler olarak tanımlanabilir. Çocuk, obsesyonların kendisinde yarattığı huzursuzluğu ve kaygı duygusunu azaltmak için çeşitli baş etme davranışları geliştirir. İşte bu davranışlardan bazılarına kompulsiyon adı verilmektedir. Yani, kompulsiyonlar, obsesyonların yarattığı hoş olmayan duyguları yok etmek için yapılan çeşitli davranışlardır.
Klinik düzeyde olan obsesif kompulsif bozuklukta, obsesyonlar ve kompulsiyonlar, çocuğun işlevini bozan, en az 6 ay ile 1 yıl arasında bulunan, çocukta ciddi kaygı yaratan ve kaçınma davranışlarına sebebiyet veren türdür.
Çocukluk Çağı Obsesif Kompulsif ( OKB ) Bozuklukta Görülebilecek Yaygın Takıntılar ve Davranışlar
- Kirlenme/kirlilik
- Din
- Simetri
- Cinsel
- Biriktirme/saklama
- Saldırganlık
- Temizlik
- Tekrarlayıcı davranışlar
- Kontrol etme
- Nesneleri sayma
- Sıralama / düzenleme
Çocukluk Çağı Korku ve Fobileri
Fobi, belirli bir nesne ya da duruma karşı hissedilen yoğun ve makul olmayan korkudur. Birey, fobik nesne ya da durumla ilgili yaşadığı korkunun saçma olduğunu bilir ancak korku duymaya devam eder ve bu konudaki akılcı olmayan düşünceleri engellemekte güçlük yaşar. Korku aşırı düzeye ulaştığında birey, endişe yaşanan nesne ya da durumdan kaçınmaya başlar.
Çocukluk döneminde gözlenen fobilerin başlangıcı genellikle 7-11 yaş arasıdır. Kaygı bozukluğu sınıflandırması altında adı geçen fobiler, çocukluk döneminde gözlenen korkulardan farklıdır. Örneğin; gece yalnız yatmaktan, yabancılardan ya da sudan korkan çocuğun, yaş aldıkça bu korkuları azalır. Ancak fobik bir durumda bu korkular yaşla birlikte azalmaz. Çocuk, telkin edilmesine ya da güvence verilmesine rağmen bir türlü rahatlayamaz.
Fobilerin Türleri
Çocuk okula gitmeyi, fobik nesneyle karşılaşmamak için sokağa çıkmayı, doktor/hastaneye gitmeyi, asansöre binmeyi reddedebilir.
En sık gözlenen fobiler:
Kapalı yerde kalma korkusu (klostrofobi), yükseklikten korkma, asansörden korkma, hayvanlarla ilgili korkular, örümcek korkusu, uçan nesnelerden korkma, palyaçolardan korkma, kusmaktan korkma, sudan korkma, kan enjeksiyon fobisi (kan alımı/iğneden korkma) sayılabilir.
Çocuklarda Uyum ve Davranış Bozuklukları
Bireyin içinde bulunduğu çevre ile dengeli ilişki kurabilmesi ve bu ilişkiyi sağlıklı bir şekilde sürdürebilme becerisine uyum denir. Çocuklar büyüme süreçleri boyunca birçok sorunla karşılaşırlar. Bu sorunlar karşısında anne baba ve yakın çevre uygun tutum ve davranışlar sergilediklerinde yaşanan sorun kolaylıkla halledilirken, uygun olmayan tutumlar karşısında yaşanan sıkıntılar kalıcı uyum ve davranış sorunlarına dönüşebilir.
Yaşanan sorunun gelişim döneminden mi kaynaklandığı, yoksa gerçek anlamda bir davranış ve uyum bozukluğu mu olduğunu anlamak için şu noktalar göz önünde tutulmalıdır: Çocuğun gelişim dönemi, belirtinin sıklığı, davranışın şiddeti, davranışın sürekliliği, bir davranışın başka davranışlara eşlik etmesi, sorunun dışa vurulmaması, çocuğun geçmiş yaşantılarının incelenmesi gereklidir.
Parmak emme: Çocukların doğuştan sahip oldukları en önemli reflekslerden biri emme refleksidir. Doğumdan sonraki ilk bir yıl içerisinde parmak emme normal olarak kabul edilir. Emme, haz yaratan ve psikolojik olarak rahatlamayı sağlayan bir davranıştır. Psikolojik sorun ve gerginliklerin sonucu olarak gelişebilir. 2 yaştan sonra devam etmesi durumunda bunun bir uyum ve davranış sorunu olarak görülme olasılığının yüksek olduğu düşünülür.
Tırnak yeme: Tırnak yeme en sık görülen davranış sorunlarından biridir. Çoğunlukla 3-4 yaşlarından önce başlamaz. Ailede aşırı baskılı ve otoriter bir eğitimin uygulanması, çocuğun sürekli azarlanarak eleştirilmesi, ilgi ve sevgi yetersizliği, kıskançlık, sıkıntı ve gerginlik, anne baba geçimsizlikleri, anne babanın aşırı kaygılı olması, çocuğu aşırı derecede koruyup kollaması tırnak yemeye sebep olan başlıca etkenler arasında sayılabilir. Ayrıca tırnak yeme taklit yoluyla da edinilebilen bir davranıştır.
Alt ıslatma: Tuvalet eğitimi almış olan bir çocuğun alt ıslatma sorunu yaşamasının temelde iki nedeni olduğu düşünülür; çocuk ya duygusal ya da fiziksel bir sorun yaşamaktadır. Öncelikle organik bir sorun olup olmadığı belirlenmelidir. Ancak çocuğun gelişimi normalse, tuvalet eğitimi uygun yaşta verildiyse, tuvalet eğitimini tamamladığı halde aralıklı da olsa gece veya gündüz alt ıslatma davranışı varsa o zaman bunun psikolojik kaynaklı olduğu düşünülür.
Dışkı kaçırma: Altını ıslatmadan daha ağır bir ruhsal uyumsuzluk göstergesidir. Genellikle yetersiz ve gevşek bir eğitim nedeniyle dışkı tutma alışkanlığının kazanılmamış olmasından kaynaklanır. Dışkılama düzene girdikten bir süre sonra da bozulmuş olabilir. Altını ıslatmadaki gibi ruhsal etkenlere bağlı olarak ortaya çıkar.
Mastürbasyon: Çocuğun cinsel bölgeleriyle oynayarak kendini uyarması ve rahatlama sağlaması durumudur. Çocukluk mastürbasyonunu tanımlamak için çocuğun genital bölgesinde fiziksel bir sorun olmadığını saptamak çok önemlidir. Kimi zaman, bazı genital sorunlar bölgede kaşınmaya ve tahrişe yol açar ve çocuğun dikkatini o bölgeye yöneltmesine neden olur. Bunun dışında bazı çocuklar, bedenlerini keşfetmek, bazıları çeşitli duygusal zorluklarıyla baş etmek, bazıları da uykuya geçerken rahatlamak için mastürbasyona başvurabilirler.
Saç koparma: 1-2 yaş kız çocuklarında daha çok görülür. Çocuğun stresini yenmek için yaptığı bir harekettir. Bu davranışın en büyük nedeni anneyle çocuk arasında duygusal bağın kurulmamış olmasıdır.
Yalan söyleme: Çocukların söylediği yalanlarda çocuğun gerçeği iyi değerlendirememesi, gördüğü ve duyduğu şeyleri uydurması veya olmamış şeyleri olmuş gibi anlatması söz konusudur. Çocukları yalana iten çoğunlukla yetişkinlerin gerçek karşısındaki çelişkili tutumlarıdır.
Çalma: Çalma davranışının bir uyum ve davranış bozukluğu olarak değerlendirilebilmesi için çocuğun ilkokul çağına gelmiş olması gerekir. Çalma davranışının altında yatan sebepler, aşırı disiplinli tutum, kıyaslamacı tutum, anne babanın paraya aşırı düşkünlüğü veya cimrilik, maddi cezalar verme, gereksinimlerin giderilmemesi, önceki çalma davranışının pekiştirilmesi, çocuğun kendini değersiz hissetmesi ve özgüven kaybı, kıskançlık ve rekabet duyguları ile sevgisizlik ve ilgisizlik olarak belirtilebilir.
İnatçılık: İnatçı çocuk gergin anne çocuk ilişkisinin bir sonucudur ve başlangıcı bebeklik dönemine kadar gider. Annenin tuvalet eğitimi veya yemek konusunda çok katı ve ısrarcı oluşu çocuğu pasif direnmeye götürür. Çok karışan çok söylenen ayrıntılar üzerinde çok duran bir anne çocuğunu böyle bir savunma yoluna kolayca iter. Kardeşler arasında ayırım yapılması da yine inatçılığı tetikleyen bir durum olabilir.
Zarar verme: Saldırganlık bebeklik döneminde amaçsız olan ağlama vurma gibi öfke tepkileri görülür. 1-4 yaşları arasında fiziksel saldırganlık daha çok görülürken, 4-5 yaşlarında ise sözel saldırganlık ifadeleri artar. Orta çocukluk döneminde çocukların saldırganlığı daha amaçlıdır. Çocuk çok sert veya rahat disiplinle yetiştiğinde bu davranış oluşabilir. Aile içerisindeki sorunlar, iletişim bozukluğu, sevgi yetersizliği, çocuğu suça teşvik edici davranışlar, örselenme gibi nedenler saldırganlığın ortaya çıkmasına neden olur.
Çocuklarda Duygusal Zeka
Kendi duygularını anlayıp ifade edebilme ve yönetebilme yeteneği ile beraber başkalarının duygularını anlayabilme becerisinin toplamı duygusal zekayı meydana getirir. Çocuklarda duygusal zeka, yaşamının ilk yıllarında edindiği olumlu ve olumsuz deneyimler, ebeveyn yönlendirmeleri, dış çevre gözlemleri gibi farklı unsurların etkisiyle şekillenir.
İyi düzeyde bir duygusal zekaya sahip olan çocuklar hem sağlıklı ve neşeli bir çocukluk dönemi, hem de başarılı ve mutlu bir gelecek geçirmeleri açısından önemlidir. Çocuklarda duygusal zeka becerileri kalıcı ve derin dostluklar kurabilmesine zemin hazırlar. Duygusal zekası yüksek çocukların ileriki dönemlerde mesleki yaşamlarında olduğu kadar ailevi ve sosyal hayatlarında da daha başarılı oldukları gözlenmektedir.
Duygusal Zeka Gelişiminde Ebeveynlere Düşen Görevler;
Çocuğunuzun duygularla ilgili kelime hazinesini geliştirmesine yardımcı olun. Bunun için belirli durum ve olaylar karşısında onun hislerine tercüman olmaya, duygularını yüksek sesle isimlendirmeye çalışın. “Şu anda kızgın hissediyor olmalısın,” gibi.
Çocuğunuzun duygularını anladığınızı ona hissettirin. Mutlu olduğunda mutluluğunu yüksek sesle paylaşın, üzgün olduğunda ise onu anladığınızı, sizin de zaman zaman onun gibi hissedebildiğinizi dile getirin. Böylelikle çocuk empati yapmayı öğrenir. Hissettiği olumlu veya olumsuz duygularla nasıl başa çıkması gerektiğini ona farklı yöntemlerle anlatmanız ve kendi tavırlarınızla göstermeniz gerekmektedir.
Çocuklarda Cinsel Kimlik
Cinsel kimlik; bireyin sahip kendi bedenini ve benliğini belli bir cinsiyet içinde algılayışı, kabullenişi; duygu ve davranışlarında buna uygun biçimde yönelişidir. Kısaca kişinin kendini erkek ya da kadın hissetmesidir.
Cinsel Kimliğin Gelişim Evreleri
9-12 aylar arasında çocuklar kadına ve erkeğe farklı tepkiler göstermeye başlarlar. Kadına veya erkeğe daha yakın davranırlar. 2 yaşına doğru bu özellikleri daha da belirginleşir.
2 yaşında fotoğraflar arasından kendisiyle aynı cinsiyette olan fotoğrafı seçebilirler. Kendi cinsiyetleri doğru olarak ifade edebilirler. Evcilik oyuncaklarını kız bebeklerle, aletleri ve arabaları erkek bebeklerle eşleştirebilirler.
2,5-3 yaşında sadece kendi cinsiyetini değil, başkalarının cinsiyetini de ayırt etmeye başlarlar. Kendi cinsiyetine daha uygun oyunları, hem cinsi olan arkadaşları seçme eğilimindedirler. Bu yaşlardan itibaren cinsel organlara ilgisi artar ve mastürbasyon yapmaya başlayabilir. 6-7 yaşına kadar mastürbasyonun gözlenmesi normaldir.
5-6 yaşından itibaren cinsel kimliğin süreklilik gösterdiğini anlamaya başlarlar. Cinsiyetin değişmeyeceğini anlayabilirler. Örneğin, saçın uzunluğuna, kısalığına giyim tarzına göre cinsel kimliğin değişmeyeceğini bilirler.
Çocuğun cinsel gelişiminin biyolojik yapısıyla uyumlu olmadığı durumlarda cinsel kimlikle ilgili sorunlar, daha ağır olduğunda da bozukluklar ortaya çıkar. Cinsel kimlik bozukluğu var diyebilmek için belirtilerin ergenlikten önce başlaması gerekir. Genelde aileler bu çocuklarda karşı cinse ait davranışların 3-5 yaşlarında başladığını söylerler ki bu yaşlar cinsel kimlikle ilgili soruların sorulduğu, oyunların oynandığı, hemcinsle özdeşimin geliştiği yaşlardır.
Erkek Çocukta Cinsel Kimlikle İlgili Sorunlar
Cinsel kimlik bozukluğu olan erkek çocukta yoğun kız olma isteği ile erkek olduğundan dolayı yoğun ve sürekli sıkıntı duyma vardır. Nadiren bu çocuklar kendilerinin kız olduğunu da söyleyebilirler. Erkek beden yapısıyla ilgili şikayetleri ve kabullenmemeleri olur, pipilerinin tiksinti verdiğinden, hatta onların olmadığından söz edebilir, kadın cinsel organlarına özenebilir, anneleri, ablaları gibi memelerinin olmasını isteyebilirler.
Kız Çocukta Cinsel Kimlikle İlgili Sorunlar
Cinsel kimlik bozukluğu olan kız çocukta erkek olma isteği ile kız olduğundan dolayı yoğun ve sürekli sıkıntı duyma vardır. Nadiren bu çocuklar kendilerinin erkek olduğunu da söyleyebilirler. Ama bu çok ön plana çıkar ve kadınsı özelliklerin inkarına ve reddedilmesine giderse sorun olabilir. Cinsel kimlik bozukluğu olan kız çocuklarının beden yapılarıyla ilgili şikayet ve kabullenmemeleri dikkat çekici düzeydedir.
Çocuklarda Travma Sonrası Stres Bozukluğu
Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB), çocuğun yaşamını tehdit eden bir olaya maruz kalması ya da tanıklık etmesi ile birlikte korku, çaresizlik, dehşete düşme gibi deneyimler sonucu ortaya çıkan, olayı yeniden yaşama, travmayı hatırlatacak her şeyden kaçınma, hatırlandığında da tepkisiz kalma ya da aşırı tepki vererek kaygı düzeyinde artma görülen bir stres bozukluğudur.
Travmatik olay sonrasında Travma Sonrası Stres Bozukluğu’na yol açan durumlar genellikle hiç beklenmeyen, ani, çocuğun kendisinin veya sevdiği birinin zarar görmesi gibi durumlardır. Bunlar; Fiziksel veya cinsel istismar, Trafik kazaları, Savaş, terör saldırıları, bomba patlamaları, ameliyatlar, tedaviler, Doğal afetler, Beklenmedik ölümler, Evlat verilme, Olumsuz boşanma, Yakınındaki birinin bu tür bir travma deneyimini yaşadığına tanık olmak, Ölümcül hastalık teşhisi, Kaçırılma, işkence, tartaklanma, Duygusal istismar, ihmal ve zorbalıktır.
Çocukların travmaya tepkileri değişebilir, ancak yaygın tepkiler şunları içerir:
- Evin etrafındaki ebeveyni takip etmek gibi yeni veya artmış bağlanma davranışı sergilenebilir.
- Uyumak, yemek yemek, tuvalete gitmek veya dikkat çekmek gibi temel becerilerde çocuksu davranışlar ve yeni problemler ortaya çıkabilir.
- Karın ağrısı veya baş ağrısı, yorgunluk ve diğer sorunlar gibi hiçbir neden bulunamayan daha fazla fiziksel şikayet görülebilir.
- Ruh hali değişiklikleri görülür.
- Davranış değişikliği gösterirler.
- Artan korku:Daha ürkek olur veya daha kolay korkar. Yeni korkular geliştirir, daha fazla kabus görür. Korkutucu olay hakkında daha fazla konuşur ya da oyunlarında ve çizimlerinde olaya yer verir. Travmanın tekrar gerçekleşmesinden korkar.
- Kendilerini suçlarlar.
Çocuklarda Yas ve Travmatik Yas
Yas süreci her türlü kayıp ve yitim duygusunun yaşandığı döneme verilen isimdir. Dolayısıyla yas sadece sevdiğimiz birinin ölümü değildir. İşten ayrılmak, şehir/ülke değiştirmek, mezun olmak, evcil hayvanın kaybolması veya ölmesi, sevdiğiniz bir eşyanın kaybı da yastır.
Yasa verilen tepki yaşa, gelişim dönemine, cinsiyete göre de farklılık gösterir. Küçük bir çocuğun yas süreci ile bir ergenin veya yetişkinin süreci aynı değildir. Dolayısıyla yas döneminde bireylerin verdiği tepkiler ve yası yaşama şekilleri yadırganmamalı veya etiketleme yapılmamalıdır. Her bireyin yasın bazı evrelerinden geçer.
3 yaşa kadar çocuklar ölümü anlamakta zorlanıyor. Çocukların ölüme verdiği tepki daha çok yetişkinlerin tepkileriyle paralel ilerliyor.
3-4 yaşlarındaki bir çocuk ölüme yönelik bazı şeyleri kavramaya başlıyor. Ancak ölümün bir son olduğunu anlayamıyorlar.
4-5 yaş çocukları ölüm karşısında duygusal tepkiler veriyorlar. Ancak ölümün kaçınılmaz, herkes için geçerli olduğunu kavrayamıyorlar.
5-8 yaşlarında çocukların farkındalığı artıyor. Ölümü yaşamın sonu olarak kabul ediyorlar. Geri dönülmez, kaçınılmaz ve evrensel olduğunu idrak ediyorlar.
8-10 yaş aralığında çocuklar ölüm ve ölümden sonraki yaşamın felsefi boyutlarıyla ilgilenmeye başlıyorlar. Özellikle ergenlikte ölüm ve ölümden sonrasına yönelik merak artıyor.
Patolojik (Travmatik) Yas
Yasın olağan seyrinden daha uzun yaşanması, işlevselliği beklenenden daha fazla bozması ve çocuklarda gelişim basamaklarını olumsuz etkilemesi durumu patolojik yas olarak tanımlanır. Farklı yaş gruplarında farklı belirtiler verebilir.
3-5 yaş: Normal yaşama geçildiği halde ölümünden ağır ve sürekli ayrılık kaygısı ortaya çıkabilir. Kendi yaşından küçük davranışlar sergileyebilir.
6-8 yaş: Okula gitmek istemeyebilirler. Fiziksel bir nedeni olmayan bedensel belirtiler ortaya çıkabilir. Ölen kişiyle birlikte olmak için ölmek istediklerinden bahsedebilirler. Yaşından küçük davranışlar sergileyebilirler.
9-11 yaş: Arkadaşlarıyla zaman geçirmek istememe ya da beraber olmaktan kaçınma görülebilir. Ders başarısında düşme ve okula karşı ilgisizlik ortaya çıkabilir. Öfkelerini kontrol etmekte zorlanırlar.
12-14 yaş: En fazla depresif belirtiler görülür. Okula karşı isteksizlik vardır. Davranışsal sorunlar, akran ilişkilerinde sorunlar gelişebilir. Alkol-madde kullanma, erken cinsel deneyimler, suça eğilimli arkadaş grubuna kayma gibi riskli davranışlar görülebilir.
15-17 yaş: Yas tepkileri erişkinlerdekine benzerdir. Yas belirtilerinin 6 aydan sürmesi durumunda patolojik yastan şüphelenilmelidir. Arkadaşlarıyla zaman geçirmek istememe, duygu durumunda hızlı ve şiddetli dalgalanmalar görülebilir. Madde kullanımı, erken cinsel deneyimler, suça sürüklenme sık görülen riskli davranışlardır.