CİNSEL EĞİTİM
Cinsel eğitim denince pek çok kişinin aklına ilk olarak üreme gelmektedir. Bunun, üreme organlarının işlevleri hakkında bilgi veren ve cinsel ilişkiyi vurgulayan bir eğitim olduğu düşünülmektedir. Gerçekte ise cinsel eğitim,
- bireyin fiziksel,
- duygusal ve cinsel gelişimini anlaması,
- olumlu bir kişilik kavramı geliştirmesi,
- insan cinselliğine,
- başkalarının haklarına,
- görüş ve davranışlarına saygılı bir bakış açısı edinmesi,
- olumlu davranış biçimi,
- değer yargıları geliştirmesi eğitimidir.
Ayrıca bu eğitim; cinselliğin kişiler arasındaki öneminin algılanmasına, bireylerin cinsel uyumu bozacak, korku, utanç ve suçluluk gibi psikolojik duygulardan uzaklaşmasına; sevmeye yetenekli kişilerin yetiştirilmesine yardımcı olur.
CİNSEL EĞİTİM NE ZAMAN BAŞLAMALI?
Çoğu anne baba bir bebekleri olacağını öğrendikleri zaman hemen cinsiyet tahminleri ve tercihleri yapmaya başlarlar. Aslında bebeğin cinsiyetini düşündükleri ilk andan itibaren bir cinsel eğitimin başladığını söylemek mümkündür. Öğrenildiği andan itibaren, bebeğin odası, giysileri, oyuncakları, hatta biberonlarının ve annenin hastanede giyeceği geceliğin rengi bile bebeğin cinsiyetine göre ayarlanmaya çalışılmaktadır. Bu da cinsel eğitimin gizli bir şekilde ve aynı zamanda aslında bilinçsiz olarak başladığı söylenebilir. Çünkü ebeveynler, henüz bebeği doğmadan onun cinsiyetine bağlı düşünce ve tutumlar geliştirmişlerdir. O halde ebeveynler açısından cinsel eğitimin hamilelik döneminde ya da en geç doğumla başladığını söylemek mümkündür. Bu plansız ve bilinçsiz eğitim bebekle oynanan oyunlarda, ona hitap şeklinde, giysilerinde, oyuncaklarında hep sürer gider.
Çocuk biraz büyüyüp (yaklaşık üç yaşlarında) cinsellikle ile ilgili soru sorduğunda anne baba telaşa kapılır, şaşırır hatta bir kısmı korku duyar. Oysa cinsel eğitim gerçekte çoktan başlamıştı fakat anne baba ilk kez somut olarak karşılaşmaktadır. Bu anlamda da bilinçli cinsel eğitimin sorularla yaklaşık üç yaş civarında başladığı söylenebilir.

NEDEN CİNSEL EĞİTİM VERİLMELİ?
Kişiliğin temelleri okul öncesi dönemde atılmaktadır. Bu dönemdeki çocuğa sağlanan uyarıcılar, çevre koşulları, anne baba tutumları ve sayılamayacak pek çok etken çocuğun kişiliğinin yapı taşlarını oluşturacaktır. Oysa özellikle gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerde, ebeveynlerin çocuk yetiştirme konusundaki eksiklikleri, yanlış inanç, tutum ve uygulamalarıyla sık karşılaşılmaktadır. Anne babalar çocuklarında gözlemledikleri cinsel davranışlardan veya cinsel sorulardan tedirginlik duyarlar, bunları anormal ve toplumun dayattığı normlardan dolayı terbiyesizlik olarak değerlendirirler. Oysa bunlar tümüyle gelişimin doğal, sağlıklı bir parçası ve gereğidir. Bu nedenle cinsel eğitimde öncelikle anne ve babanın eğitimi hedeflenmelidir. Çocuğa ilk bilgileri vermek, çocuğu konuya yaklaştırmak, diğer bilgi kaynaklarından öğrendiklerini kontrol altında tutmak anne ve babanın sorumluluğudur. Bu nedenle ebeveynler çocuğun cinsel gelişimi hakkında bilgi sahibi olmalı; bunun yanında çocuğun gelişim ve gereksinimlerine uygun davranış ve tutumları benimsemelidirler.
Ailede başlayan cinsel eğitim, okulda da sistemli bir şekilde sürmelidir. Çocuğun okula başlaması ailenin artık cinsel eğitimden sorumlu olmayacağı anlamına gelmez! Önemli olan okul içi ve dışı eğitimin birbirini tamamlamasıdır. Gerek aile içinde gerekse okulda cinsel konular paylaşılırken, dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır:
- Ortam: Rahat ve sakin bir mekan olmalıdır. Örneğin; cinsel konuları çocuğumuzla sokakta yürürken, öğrencilerimizle yemekhanede konuşmamalıyız. Kalabalık ve gürültülü ortamlarda çocukların dikkati kolayca dağılabilir, sizi duymayabilir veya çevreden çekindikleri için bazı soruları soramayabilirler.
- Ses tonu: Savunucu veya suçlayıcı bir dil yerine sakin ve sabit, doğal ses tonu kullanılmalıdır. Bu sayede çocuklar cinselliğin utanılacak, özür dilenecek konular olmadığını öğrenmiş olacaktır. Mümkün olduğu kadar ‘ Mm, aa..’ gibi duraksamalardan kaçınılmalıdır. Bilginiz dahilinde olmayan konu hakkında soru geldiyse ‘ Bu konuda yetersiz bilgim olduğunu düşünüyorum fakat senin için öğrenip geleceğim.’ diyerek bir sonraki konuşmaya zemin hazırlamış ve güven vermiş olursunuz.
- Yüz ifadesi: Gelen sorular karşısında şaşırmış, şok olmuş, rahatsız olmuş ifade onların ‘Bu konu konuşulmaz.’ fikrine kapılmalarına yol açabilir. İfadesiz bir yüz büyük önem taşımaktadır.
- Beden dili: Cinsel konuları konuşurken mutlaka çocukların göz seviyesine inerek ve göz kontağı kurularak iletişime geçilmelidir. Gereğinden fazla el kol hareketi yaparak veya tam tersi katı bir vücut dili de bu konu kötüdür mesajı verebilir ve çocuk tedirgin olabilir.
- Başlangıç cümlesi: Konuşmaya çocuğu doğrulayıcı, yüreklendirici bir cümleyle başlamak onun tekrar yeni sorular sormasını destekleyecektir. ‘ Nereden bulursun böyle soruları bilmem ki! , Aklın fikrin bu işlerde. , Senin kafan başka şeye işlemez mi?’ gibi cümleler sık kullanılmaktadır. Ne yazık ki böyle cümlelerden sonra doğru bilgiler verilse de çocuğunuz için yanlış anlaşılmak kaçınılmazdır. Bu nedenle konuya ‘Ben de senin yaşındayken bunu merak etmiştim. , Sanırım pek çok arkadaşın da bunu bilmek ister. , Doğrusu iyi bir soru, bunu seninle konuşmak benim de hoşuma gider.’ gibi cümleler ile başlamak güven ve etkili iletişim ortamı hazırlayacaktır. Aynı zamanda bunu herkesin merak ettiğini, normal olduğunu bilmek suçluluk duygusunu engeller.
- Sınırlılıklar: Çocuk çok merak ettiği için kendi bedeninin her ayrıntısını göstermek, vücuduna sınırsızca dokunmasına izin vermek de uygun değildir. Herkesin bedeni kendine çok özeldir ve kendisine aittir. Bu fikir çocuklara RED( rahatsız edici davranışlar) eğitimi ile kazandırılmalıdır.
- Cinsel terminoloji: Cinsel eğitim konusunda çalışan pek çok kişi cinsel konular paylaşılırken doğru cinsel terminoloji kullanılması gerektiğini belirtirler. Yani ‘pipi’ gibi bebeksi terimler yerine gerçekte kullanılan ‘penis’ adını kullanılmasını önerirler. Bu nedenle ülke çapında cinsel eğitim programlarıyla tüm çocuklar ve yetişkinler doğru terminolojiyle tanıştırılmalıdır.
Çocuklara cinsel eğitim verilmediğinde gerçekleri kendileri bulmaya çalışacaklardır. Bu durumda ebeveynlerin istemediği kişilerden bilgi edinebilirler, gözetleme, takip etme yollarına baş vurabilirler, yaşıtlarından bilgi alabilir veya kendi başlarına bir çok yol deneyebilirler. Tüm bu durumlar söz konusu olduğunda yanlış sonuçlara ulaşma olasılıkları çok yüksektir. Bu da ileride geliştirecekleri cinsel tutumlarda çekingenlik, suçluluk, korku, utanç, kızgınlık ve çeşitli cinsel rahatsızlıklara (örneğin; vajinismus) yol açacaktır.
Cinsel eğitim şansa ve fırsatlara bırakılmamalı, önce aile içinde sonra okul öncesi eğitim kurumlarında ve daha sonra eğitimin diğer tüm basamaklarında mutlaka ele alınmalı, gereken önem verilmelidir.
Yazar
Feyza DİLMEÇ
Psikolojik Danışman